Kendine şefkat anlatılırken, “Kendinize sevdiğiniz birine davrandığınız gibi davranmak” tan bahsediliyor.
Şimdi, benim bu tanımla en baştan beri biraz sıkıntım var. İçine tam yerleşemediğim bir cümle bu benim.
Kendi deneyimimde ben kendime çok sert davranan biriyken, yakın çevreme de kan kusturuyordum:) İç ses=dış ses’ ti. Dolayısıyla iç sesim sahiden değiştikçe, kendiliğinden ilişkilerimdeki destekleyicilik, anlayış, halden anlama ve şefkatim de başka bir hal aldı. Bende böyle oldu diye herkeste böyle olmak zorunda değil. Sadece neden teorik olarak anlatılana uymadığımı iyice deşmem gerekiyordu:)
Sonuçta- yine -bir azınlıkta olduğumu öğrendim! Araştırma sonuçları şöyle bir istatistik veriyor:
- İnsanların %80’i sevdiği birine, kendisine davrandığından daha iyi davrandığını söylüyor.
- %5 ise “Ben kendime daha şefkatli, sevdiklerime daha kötüyüm.” diyor. (Henüz bu gruptan olduğunu itiraf eden birine rastlamadım.)
- %15 de, kendisine nasılsa karşısındakine öyle olduğunu söylüyor.
İşte bu yüzde 15′ lik son grup benim grup. İyi ki hocalarımı darlamışım:) Yalnız olmadığımı hissediyorum bu sayede. Ve anlatırken de daha kapsayıcı olabilmek, ana akıma uymayan, “Bu bende böyle değil!” diyenlerle de rahatlıkla çalışabilmek kendiliğinden doğuyor.
Hikayelerde (instagramda) sizlere de sordum ve görseldeki gibi sonuçlandı. Sizin cevaplarda da hayır diyenlerin hayırlarının arka planlarını merak ediyorum. Vaktiniz denk gelirse yazarsanız, hepimiz için anlayışımızı genişletme fırsatı olur.
Öncelikle bana göre insanların kendilerine davranışlarıyla yakınlarına davranışları özünde aynı, ayrılamaz. Yani “Ben kendime çok sertim ama sevgilime dünyanın en yumuşak insanıyım.” bir türlü tam manasıyla aklımın alabildiği bir şey olmadı. Bu cümleyi duyduğumda hep daha derinine bakmak için bir merak duyuyorum içimde.
Bana göre iç sesimizle aramızda “kim görecek/kim duyacak/kim bilecek-başbaşayız” türü bir ilişki olduğundan onda pek filtre yok. Ama ilişkilerimiz öyle mi? Sevilmeliyim’ler, beni iyi bilsin’ler, borçlu bırakmalar, iyi ya da çok nazik biri olmaya dair fikirler. Oo, filtre çok. (Hele bilinç azsa.)
Dolayısıyla “Başkalarına çok nazik davranıyorum, ama kendime kabayım.” diyorsa biri o başkalarına olan nezaketine derin bakma pratikleri iyi gelir gibi hissediyorum.
Yakın ilişkileri kendimizi seyrettiğimiz aynalar ve büyüme platformları olarak algılıyorum. Biriyle yeterince yakınsanız, muhtemelen o kadar da harika olmayan, zor, zorlayıcı o hallerini ve duygularını bilirsiniz. Yeterince yakınlaşıldığında zor olmayan insan yok, hepimiz zoruz. Partnerin böyle zorlayıcı hallerinde gerçekten ona dünyanın en nazik insanı olup, bunu kendini zorlamadan, bir beklenti içinde olmadan, sadece varolduğu haliyle tamam olduğu hissiyle yapıyorsam, zaten o popüler söylemle kendime de iyi bir dost olma yolunda biraz ilerlemişim demektir.
Yine de herkes farklı. Bu şekilde irdeleyemediğimiz bir dinamik de işin içinde olabilir insanlarda. O nedenle yargılarla değil, merak ederek, samimiyetle gözlemlemeye, anlamaya çalışıyorum, hala.
Eğitimleri alırken ve verirken, ve hayatın içinde, içimde bazı soruları asılı bırakıyorum yine.
Bir ilişkide korku, endişe, beklenti ve diğer filtreler olmadığında yine de otantik tepkim şu an verdiğim tepkim mi olurdu?
Yüzde 80 sahiden otantik bir şefkat verme hali içinde ama kendine veremiyor mu, yoksa derin bakış pratikleriyle kendilerini gözlemleyen insanlar artsa araştırma sonucu başka bir şey der miydi?
Aslolan bir tür mecburiyet ya da kalıptan, beynimdeki bir kısayoldan dolayı tekrarladığım otomatik davranışları dönüp kendime davranışlarıma uygulamak mı?
Yoksa hem başkalarına hem de kendime, daha hakikatime yakın bir şekilde, anlayışımı genişletmek, ve acının doğasını anlayıp acıyla kalma yetkinliğimi geliştirerek şefkatim üzerinde çalışmak mı?
Ben ikincisine yakın hissediyorum. Bana daha manalı geldiği için, taşlar bende böyle yerine oturduğu için. Ama yine de böyle olmayan insanlık halleri de gerçeğimiz ve bunu anlıyorum. Neyse o.
Sadece bu soruları üzerinde düşünmeye değer buluyorum.
Bu yazıyı tamamlarken şu anda Amsterdam yollarındayım. Eğitim almak, sertifikalar ve süpervizyonlar pek güzel. Bununla birlikte gidip müfredatı ezberleyen ve onu aktaran biri olmak bana göre değil. Bünyem almıyor.
Beni de benim gibi darlayan, sorgulayan, “Banane yapmicam ben bunu, uymuyor bu bana.” diyen öğrenciler/insanlar buluyor ve bulacaktır. Biraz da o yüzden kendi güncel halim neyse onu yazılar vasıtasıyla paylaşmayı kıymetli buluyorum.
Bu sorgulama, bilgiler, ve tefekkür benim gibi geek’ler için hayati önem taşıyor. Çünkü ne öğreniyorsam onu yaşıyorum, ne yaşıyorsam da onu öğretiyorum. Zeminsiz, arka plansız, kısa yollarla konuşmayı kendim dediğim şeye yakın bulmuyorum.
Ve bitirirken, kendi söylediklerimiz de başta olmak üzere hepsi “kısmen doğru”. Öğrenirken hep hatırlayalım.
Tanıdığım en asil his, şefkatle.