
Kendine şefkatin öz benliğimizi ızdırabımızı arttıracak şekilde, gereksiz yere yüceltmek, beslemek ve pohpohlamakla bir ilgisi yok mu?
Hani “yeterince” tekâmül edersek o benlik, ben, kişilik, ego dediğimiz hapishaneden çıkacaktık? Özgür olacaktık, vaat edilen bu, değil mi? Adı üstünde kendimize şefkat sunduğumuz bir yaklaşımsa bu, kendim dediğimiz “sağlıksız” şeyi mi besliyor?
Bunlar yolun başında benim sorduğum sorulardı. Şefkati, daha çok tonglen uygulamasıyla bir tutuyordum, dünyadaki tüm acılara, “hiç miyim/sus muyum/ben kimim” gibi bir karışık zihinle tepki veriyordum.
Dürüstlük hafif bir şey, o sebeple yine yapacağım:) Böyle lalaland, gereksiz bir çiçek böcek algılamıştım kendine şefkati yıllar öncesinde. Bugün aklıma geldi, belki benim o zamanki halim gibi düşünen ve bu nedenle bu yaklaşıma uzak kişiler olabilir, onlara söyleyecek bir şeyim var mı derken, şimdi bu satırlar çıkıyor.
Metta uygulamasında kendine şefkatin önemini ilk kez vurgulayan kişi Buddhaghosta. Şöyle diyor:
“Öz-şefkatin amacı, sıradan mutluluk ve iyi olma emelimizle bağlantı kurmaktır, öz benliğimizi ızdırabı arttıracak şekilde yüceltmek değil.”
Bana sorarsanız meali şu, sıradan bir insan olma deneyiminin hakkını verme işinden istifa edemeyiz.
Sıradan bir insansak, ki öyleyiz, acılardan kaçmak ve kendimizi iyi hissetmek istiyoruz. Bundan kurtulmaya çalışmak gibi evrime ve biyolojimize kafa tutacak cesarette bir işe girişirken, bunu insan olma hallerimizi reddederek değil, tam tersi insan olmaya dair tüm halleri, tüm ihtişamı ve çamuruyla, radikal bir şekilde kabul ederek yapabiliriz.
“Spiritüel bypass” denen bir hadise var. Daha önce de çok değindim, çünkü çok denk geliyorum. Ben’in içinden geçmeden ben ötesi’ne ulaşma çaba ve illüzyonu. Ben ötesi deneyimlere adım atan kişilerin, bir “ben” olarak gerçek hayatın içinde yaşadıkları problemleri yok saymaları, “Kendimi elbiselerimi çıkarır gibi çıkarıyorum.” gibi bir anlayışla elle tutulur soru ve sorunları göz ardı etmeleri.
Bu ne demek? İnsan deneyiminde hayatımın sorumluluğunu almaktan kaçıyorum, demek. İnsan bedeninde insan olarak ihtiyaçlarımız var. Oralara hiç girmiyorum, ben olmak, ego ve kişilik tukaka şeyler elbette değil, netiz değil mi oralarda artık? Hatta bunların reddi, bir kendini bilmemek oluyor ve kendini bilmeyen hakikati bilmeye nasıl yolculuk etsin, tüm samimiyetimle sahiden soruyorum, mümkün bir şey mi bu?
Kendimi bilme yolunda, düzenli kendimi gözlemleyen biriysem, canımı çok yakan şeyler göreceğim. Yıkım üstüne yıkım yaşayacağım. Rahatım bozulacak. Bunları yaşarken, metta’nın (sevgi dolu nezaket uygulaması) bağlanma gücünü kullanmayı öğrenebilirim. Anlayışımı, kendimden başlayarak, ilişkisel bağlamda bağlanarak geliştirebilirim. Bağlandığım şey, güçlenmez, tam tersi aldığı destekle hafifler ve yumuşar.
Farkındalık meditasyonunda dikkatimizi güçlendiririz ve dikkatin gücünü kullanırız. Metta’da ise hayatımızda olup bitene yaklaşma tarzımızı etkileyebiliriz çünkü metta ilişkisel bir uygulamadır. Deneyimin kendisiyle değil, acı çeken kişiye odaklanırız ve onunla bağlantı kurarız. Ve o bağ kurulan kişi, gereksiz bir katılaşma değil, yumuşama içine girebilir.
Bu ilişkiselliği bana kalırsa beynimiz ayırt edemiyor. Yani çok yoğun acı çektiği zaman, birini tutmayı, ona sarılmayı, yanında durmayı isteyebiliriz. Bu acı çeken bazen de biz oluruz. Bunda doğru hissettirmeyen bir şeyler mi var? O zaman sabırla oraya da bakacağız.
Kendine şefkat, kimi için yolun başı oluyor. Yolun bir yerinde kendine mi başkalarına mı gibi bir ayrım kalmıyor.
Hatta bir odada acının kokusu ve şefkatin kokusu aynı gelmeye başlıyor.
Korkma yani arkadaşım, doğru uygulama ve iyi rehberlikle ben’in gereksiz yere güçlenip farkındalığın düşmeyecek, tam tersi katılıklar eriyecek, seçenekler netleşecek, hayatta var olmanın daha hafif yolları belirecek. Belki, yani aslında bilmiyorum. Yazdıklarım deneyimimle doğruladığım kadarı, yanlış da değil, ancak kimsenin deneyimini kontrol edemeyiz ve bilemeyiz. Herkes bu yolları, bağlanarak, ama kendisi olarak yürüyecek, kendi deneyimine sahip çıkacak.