İki elini birbirine sürttüğünde ısınan avuç içlerinden haz alan ve canı yandığında canının yandığını bilen ve canına bakan bir insandan çekinmeye başlayabilirsiniz. Ona artık pek bir şey satamayacaksınız. Size çekici gelen ona ‘fazla’ gelecek. Onu kandırmanız zorlaşacak. Sizinle birlikte uyuşmasını bekliyorsanız, bu olmayacak. Vaktini çalmak isterseniz, onu koruyacak. Öfkelendirmek isterseniz, sizden kaçacak.
Avuç içindeki ısınmanın hazzını da, canının acısını da aynı şekilde dinliyor;
geçsin diye ya da kalsın diye değil,
sadece dinliyor.
Dinliyor.
Derin derin dinliyor.
Bir başkasını dinlemek.
Kafanın içindeki sesleri dinlemek.
Cihanı dinlemek.
Sandığımız gibi başka başka değil bunlar.
İşe herhangi birini dinlemeyi öğrenmekten başlarsan kaçınılmaz olarak diğerlerini de işitebilir hale geleceksin.
Şefkat tanrıçası Quan Yin, ya da Avalokiteshvara “dünyanın tüm seslerini dinleyen” demektir. Aynı zamanda Hayat-Ölüm-Hayat’ ın tanrıçası olması şefkate dair çok şey söyler.
Dinlediğiyle büyülenen, ayılan, bayılan, dinlediğini eğip büken değil bakın. Dinleyen, sadece, olduğu gibi.
Böyle dinlemek için yaşama, ölüme, geçiciliğe dair bir bilginin hücrelerine inmiş olması gerekir.
Sesleri katılıyorum/katılmıyorum polaritesinin ötesinde bir yerden dinleme ihtimali var. Bu ihtimal var, bu mümkün.
Nasıl öğrenelim böyle dinlemeyi?
Önce müdahale etmeden, bir şey duyduğumuzda hemen katılıp katılmadığını, bundan hoşlanıp hoşlanmadığını belirten parçalarımızı dinleyelim. Onu da hemen yok etmeye çalışmadan, o sese de şiddet uygulamadan dinlemeyi öğrenebiliriz. Bu da mümkün.
İçeriden, dingin sulardan dinlemek.
Birini düzeltmeye, acilen iyileştirmeye çalışmadan dinlemek.
Tavsiye vermeden dinlemek.
Olduğu gibi olmasına izin verecek merci olmadığına uyanarak, şahitlik ederek dinlemek.
Son yapılan psikoloji araştırmaları ya da en sevdiğin hocanın ne dediğini araya sıkıştırmadan dinlemek.
“Hepimiz böyleyiz hıhı” demeden dinlemek.
“Ben de aynı böyleyim” demeden dinlemek.
Kendi kusurlu anlayışlarımı karşımdakine yansıtarak değil, mevcudiyetimin ışığını tüm gücüyle karşımdakine yönelterek dinlemek.
Ondan üstün, ondan aşağıda ya da onla eşit olmaya çalışarak değil, onun orada olmasına alan olarak dinlemek.
Taklit edilemez, sahtesi yapılamaz.
Spiritüel ezber kalıp cümlelerimi onu duymamak için siper yaparak değil, bilmediğim yerden dinlemek. Uzmanın zihninden değil; aceminin, bilmeyenin zihninden, dolayısıyla sonsuz olasılık barındıran yerden dinlemek.
En nadir bulunan kıymetli bir mücevher gibi böyle bir dinleyiş.
Böyle dinlendiysen bir kez, aynı insan kalamazsın.Böyle dinlediysen birini, ona bundan daha yüce bir şey sunamazsın. Böyle dinlemelerin olduğu alanlarda bulunduysan başka türlü iletişimlerin içinde çok kalamaz, yuvaya döner gibi kaçar bu dinleyişe gelirsin.
Belki birine döndüğünü sanabilirsin; döndüğün o dinleyiştir.
Dinleyiş, yuvadır.
Koşulsuz sevgi bu değilse nedir, ben bilmiyorum.
Kendimi seveceğim diyorsan içini böyle dinlemeyi öğreneceksin.
Sevgilini seveceksen onu böyle dinlemeyi öğrenmeyi her şeyden çok isteyeceksin.
Çocuğunu sevmek istiyorsan onu böyle dinlemek için ne gerekiyorsa yapacaksın.
Yolunu sevmek istiyorsan, onu da aynı böyle dinleyeceksin.
Bir insanın sahip olabileceği en güzel şey sizce nedir?
Bana göre derin derin dinleyebilmektir.