Nefes Al. Nefes Ver.

giulia-bertelli-94235-unsplash.jpgHayatta hangi deneyimin nerede işimize yarayacağını tam kestiremediğimizi düşünüyorum. Boğaziçi İşletme’ den mezun olduktan sonra uzun yıllar sağlık sektöründe çalıştım. Tamam bir Fen Lisesi temelim vardı ve ergenlikte odamın duvarlarına hayranı olduğum starların değil bilim teknik dergisinin posterlerini asardım. Ama yine de insan anatomisi ve bedeniyle ilgili pek çok şeyi yıllarca, içinde iş vesilesiyle bulunduğum sektörde öğrendim. Aldığım sağlam medikal eğitimlerin yanı sıra, sorumlu olduğum markaların içinde bulunduğu terapötik alanlarda ulusal ve uluslararası çapta büyük kongrelere katılıp fikir önderlerini, bilim dünyasının kendi aralarındaki tartışmalarını dinleme ve öğrenme şansım oldu.

Günü gelince bu bilgilerimin şu anda tutkum olan meditasyon, yoga, mindfulness gibi alanlarda işime yarayacağını asla tahmin edemezdim. Ben sadece o an nerede bulunuyorsam orada olan öğrenme fırsatlarını kaçırmamıştım, çünkü iyi bir öğrenci olmak hep zevk aldığım bir şey olmuştu.

Çok şey öğrendiğim alanlardan biri de benim için kardiyoloji alanıydı. Kardiyoloji alanında çalışırken öğrendiğim şey şuydu: Tansiyon, kolesterol kavramları tamam, çok da araştırıldı enine boyuna, ama bir de “Kalp Hızı Değişkenliği” var ve asıl bu fark yaratıyor.

Peki nedir bu KHD?

KHD, sempatik ve paramsepatik sistemlerimiz arasındaki göreceli dengeyi ölçer.

Kabaca bilgilerimizi tazeleyecek olursak:

  • Sempatik sinir sistemi (SSS): Bedenimizi doldurup harekete geçirir.
  • Parasempatik sinir sistemi (PSS): Sindirim, yaraların iyileşmesi, rüya, uyku gibi bedensel işlevleri düzenler.

Nefes al- SSS’yi uyardın. Bu da kalp atış hızını artırdı.

Nefes ver- PSS’yi uyardın. Bu da kalp atış hızını azaltır.

Şayet sağlıklıysak, nefes alıp verdikçe kalp atış hızımız belli bir ritim tutturur ve dengeli bir iniş-çıkış paterni vardır.

İşte benim o yıllarda öğrendiğim şey buydu:

İyi kalp atış hızı değişkenliği = sağlıklı olmanın temel ölçütü.

Peki KHD neden bu kadar önemli?

Çünkü araştırmalar gösteriyor ki nefes alış-verişimizle kalp hızı arasında uyum eksik olduğunda kalplerimiz hasta oluyor, kanser, depresyon, TSSB (Travma Sonrası Stres Bozukluğu) gibi hastalıklara yatkınlığımız anlamlı ölçüde artıyor. (hepsinin referansı var.)

Peki ama, nasıl yani?

Geçenlerde dinlediğim Organic Intelligence’ ın kurucusu Steve Hoskinson şöyle harika bir laf etti:

“Biyolojinizle savaşmayın. Bu, kaybedeceğiniz bir savaş olurdu.”

O yüzden dönüp biyolojimize bakmamız şart. Biyolojimiz bize diyor ki, otonom sinir sistemini iyi düzenleyemiyorsan kolaylıkla hem zihinsel hem de fiziksel dengeni kaybedersin. Eğer uyarılmalarını etkin bir şekilde düzenleyebilen bir bedenin olursa dürtülerin ve duyguların üzerinde kontrolün olabilir. Meali de şu: Sakin kalabilirsin, böylece olanla tepkin arasına bir boşluk koyma ihtimalin artar. Ve nasıl tepki vereceğini seçebilirsin. Victor Frankl’ in bahsettiği şeyi, biyolojinle başarabilirsin demeyeceğim, olabilirsin demek geliyor içimden.

Between stimulus and response there is a space.

In that space is our power to choose our response.

In our response lies our growth and our freedom.

Victor Frankl

O-la-la! Demek ki neymiş: Bunları özlü sözler şeklinde, “sakin kalmak şart abi” modunda okuyarak yapamazmışız. İnstagramda bunların yazdığı post’ları like ederek de olmayacak. Bu hali sadece ol’arak deneyimleyebiliriz. Onu da ol’acak olan şey biyolojimiz yani bedenimiz.

Ben şu ana kadar aktardıklarımı dinleyen olsam hemen şunu sorardım: Tamam, peki KHD değerimi düzeltmemin yolu var mı?

Tahminleri alayım. Evet Y ile başlayan ve on yıl kadar önce ommm çekerek lotus pozisyonunda oturmak, şu sıralar da havalı taytlarla ellerin üzerinde ters duruş sanılan şey. (Mini-edit: Sadece yoga değil elbette, tai-chi, chi-gong vb nefes farkındalığıyla yapılan bedeni içeren çalışmalar diyelim.)

Yoganın, yukarıda aktardığım ve öz düzenleme olarak özetlenebilecek niteliği nasıl geliştirdiği ise başka bir yazının konusu.

Bedenlerimizin ihtiyaçları için, içimizle (organlarımızla) bağlanmayı yeniden deneyimlemeye başladığımızda, benliği sevmek için yepyeni bir kapasite ortaya çıkar. Kendimize bakma özgünlüğümüzde yeni bir gerçeklik kalitesi deneyimleriz, dikkatimizi sağlığımıza, beslenmemize, enerjimize ve zaman yönetimine yönlendiririz. Bu pekiştirilmiş benlik ilgisi, zorunluluk olarak değil, kendiliğinden ve doğal bir şekilde ortaya çıkar. Öz bakımda dolaysız ve gerçek bir keyif deneyimleyebiliriz.

                                               -Stephen Cope, Yoga and the Quest for True Self

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Twitter picture

You are commenting using your Twitter account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d bloggers like this:
search previous next tag category expand menu location phone mail time cart zoom edit close