Ait olmak, uyumlanmanın tam tersidir.-Brene Brown
Brene Brown böyle diyor.
Biz amerikan rüyasının fotokopileri kültürü devrinde “İnsanların ne dediği umrumda değil” diye bol bol duyan bir nesil olduk. Peki bu gerçek mi?
Bana göre “kendin ol” ana akım mesajı gibi bu da koca bir yalan. Herkesi belli biçim ve formlara sokmak zorunda bir kültürün söylemi.
Kendin ol. Oldu, olurum hemen. Kendim olmam için önce kendimi duymam lazım şeker. O kadar gürültücüsün ki asla kendimi duyamayacağımı da biliyorsun. Dünyanın gürültülerinden yakınımda olanları da kendim sanacağımı. Belli bir şekil t-shirt giyerek, belli şekil saç ve gözlüklerle “kendileri olacağını” koca koca insanların.
“Kendin ol diye paylaşım yapan herkes gibi ol”, olarak düzeltirsek sistem iyi işliyor, bu olur bak.
Gerçekte hepimiz birilerinin ne düşündüğünü önemsiyoruz. Bir kere biyolojik alt yapımız böyle kurgulanmış. Birbirine muhtaç olan bir tür olarak, birbirinin ne düşündüğünü umursamak zorundayız. Kimleri umursayabileceğimizi, bu çemberin her birimize has genişliğini seçebiliriz, böylesi sağlıklı olur evet.
Herneyse, soru şu: Birilerinin ne dediğini takmaya biyolojik olarak programlı bir tür olarak nasıl uyumlanmadan kendimiz olur ve ait hissederiz?
Aslımızı inkar etmeden.
Peki ne demek aslımızı inkar etmemek? İnsan olarak kendi doğamızı bilmek gerekiyor ilkin.
Çoğumuz yaşamda belli bir olgunluğa geldiğimizde nereli olduğumuz, etnik kökenimiz, ailemizin maddi durumu, dini inançlarımız vb konularda daha “aslına sahip çıkan” bir yerde olabiliyoruz. Popüler söylemler de bunu destekliyor. Bizim yüzyıla damgasını vuran akımlardan humanizm de.
Peki kaçımız insan olarak aslımıza sahip çıkmaya gönüllüyüz?
Çalıyı ayı sandığımız için hayatta olan genlerimize ve dolayısıyla bir anda korkuyla dolabilmemize?
Bir gruba ait olmamanın en büyük korkumuz olduğu gerçeğine. Bir kabileye deli gibi ihtiyaç duyan halimize.
Kırılganlığımıza. Dayanaksızlığımıza.
Ait hissetmeye herşeyden çok ihtiyacım olduğunun farkında olursam sahiden, beni savurabilir mi ordan oraya?
Zorla “tatlı kız”, “hep güleryüzlü-pozitif” yapar mı?
Canım istemeye istemeye yapar mıyım yine bir şeyleri yanımdaki yapıyor diye?
Bize bir şeylerin konuşulunca, ortaya konunca büyüyeceği gibi yanlış bir inanç yüklenmiş. Bu büyük bir yalan.
Tam aksine, kırılganlığımı, ait olma ihtiyacımı heykel yapıp başucuma koymak isterdim. Kim bilir belki bir gün yaparım. Her gün ona bakarak uykuya dalmak için.
İhtiyacım karşılanmadığında bir yandan hala ona sahip çıkar ve ona cevap vermenin yollarına bakarken, bir yandan olmadığı için belki yas tutarken, bir yandan da bunların etkisiyle geçici-sahte çözümlere atlamadığım bir yer var.
Canım yanarken ağrı kesiciye atlamayıp acımın temeline inmekten bahsediyorum. Temeline indim ama hadi dermanım nerde? dersem, bazen derman da o an yok diyorum. İşte orda durmaktan bahsediyorum.
İç’imizin arafı buralar. En kırılgan, en hassas yerlerimiz.
Orda durmak kolay değil. Zemin kaygan. Bilinmez sular. Etraf biraz sisli.
O kaygan zeminde dururken, kaygan zeminde durmakta aynı senin gibi zorlanan birileriyle karşılaşma ihtimalin de doğuyor.
Kaygan zemin arkadaşlığı. Hatta bence kardeşliği.
Uymadığım bir yere zorla uyumlanmanın konforu. Bedeli hiç bir zaman tam olarak ait hissedememek.
Uymadığım yerlere zorla uyumlanmamak, olduğum halimle tamam olduğum yerlerde minik denemeler yapmanın kaygan zemini. Ödülü her zaman olmasa da, bazen ait hissetmek.
Size bir şey söyleyeyim mi? Sanırım başımıza ne geliyorsa bu güvence arayışımızdan geliyor.
- Ait hissettim, hep hissedecek miyim?
- Bir huzur hissi geldi, hep kalacak mı? Hayır. Kalmayacak.
Çünkü yaşamak için her an ölmek gerek.
Çünkü yıkımda bir güzellik var.
Çünkü tokluk, ancak açlık varsa var.
Evren kaç boyutlu bilemiyorum. Ancak dünyamız dulite gezegeni onu biliyoruz.
Güvence arayışını,
Hep sürecek ama değil mi garanticiliğini,
ve tembelliği bir yana bırakmak gerek.
Ve yüksek sesle tekrarlamak: Ait hissetmek, uyumlanmanın zıddıdır.
Hiç bir yere ait olmadığını – her yere ait olduğunu- tam anlamıyla hiçbir yere ait olmadığını fark ettiğin zaman özgürleşebilirsin. Bunun bedeli ağır, ödülü büyüktür.– Maya Angelou