Tuhaflık Index’iniz Kaç?

Siz ne kadar tuhafsınız?
Size kimler ve neler tuhaf geliyor?
Tuhaf sizce nedir?

Dönüp geçmişime baktığımda bir yanıyla tuhaf insanlara hep yakın hissettiğimi görüyorum. Onlara özel tuhaflıklar çoğu zaman benim gerçeğimde yeri olan şeyler olmuyor. Ya da özenme hissetmiyorum, gidip onun yaptığını yapasım da gelmiyor.
Ama tuhaflıklarını yaşayış ve kendilerini bunlarla ortaya koyuş şekillerini seviyorum.
Kendi “tuhaf” ını kendine yakın tutan ve geçtiği yerlerde renklerini gösterenleri hakikatine yakın buluyorum.

Koçluk eğitimi aldığım ekolde, Gestalt psikolojisinde, “Perceived Weirdness Index” denilen bir kavram var. (Algılanan Tuhaflık İndexi). Organizasyonel gelişimciler tarafından da bir kaç onyıldır kullanılıyor.

Buna göre hepimiz tuhafız.

Hakikaten de biriyle yeterince yakın olup ilişki kuran herkes, karşısındaki o ilk bakışta anlaşılamayabilen tuhaflıkların farkındadır. Karşımızdakini genelde bize en tuhaf gelen yönleriyle çekici bulur, yakınlaştığımızda da tuhaflıklar bize batmaya başlar, biraz uzaklaşırız. Bir şekilde her ilişki kendi dengesini bulur.

“Change agent” olabilmek, yani bir kişide ya da içinde bulunduğumuz grupta bir dönüşümü tetikleyebilmek için prezansımızın (ben prezans olarak kullanıyorum bunu, varlığımız ya da kendimizi sunuş şeklimiz denebilir en yakın olarak, gibi geliyor.) insanlara ilham verecek kadar tuhaf, kendileriyle ortak zemin bulacak kadar da tanıdık olması gerekiyor. Olması gerekiyor derken, bu prezansı kimya formülü gibi laboratuarda ya da 2 günlük bir atölyede yaratamayız elbette.

Doğuştan getirdiğimiz mizacımız, yıllar içinde biriktirdiklerimiz, bedenimiz, sesimiz ve konuşmamız, entellektüel birikimimiz ve kalp sermayemiz, hayatımızda bu zamana kadar neyi yatırımlandırdığımız.
Kendimizi ne kadar dengeleyebildiğimiz.
Ne ölçüde bildiğimiz
Ne ölçüde kendimizin ötesine geçebildiğimiz.

Hepsi birleşip prezansımızı oluşturur. Bir “self” imiz var yani bunlarla. Burası herseyini birliğini değil, kendi ayrıksılığımızı deneyimlediğimiz, kişiliğin, sınırların, egonun da devrede olduğu bir yer. İnsan olma deneyiminin inkar edilemez parçası.

Bir odaya girdiğimizde ağzımızı dahi açmadan bizi daha önce hiç görmemiş kişilerde bir şeyler uyandırırız. Buna insanlarda “evoke” ettiklerimiz diyoruz. Uyandırdıklarımız, tetiklediklerimiz. Çabayla değil, hiç bir şey yapmayıp sadece kendimiz olarak var olarak. Orada bulunarak.

PWI (tuhaflık indeksi diyeceğim bundan sonra.) elbette göreceli. Yani kişinin tek bir PWI olduğundan bahsedemeyiz. Bulunduğu ortama, ilişkide bulunduğu kişiye göre PWI’ ı değişecektir.

Özel şirketlerde harika fikirlere sahip, pırıl pırıl zekalı nice insan PWI’ları o ortama yüksek kaldığından sistemin dışına itiliyor. Aynı insan aynı weird (tuhaf) fikirlerle danışman olunca ona on binlerce lira faturalar ödenebiliyor. Yani kontekst burada çok önemli. Bir ortamda tuhaflığınız tolere edilmiyorsa belki toprak değiştirmek iyi fikirdir. Çiçeklerinizi açmanız için uygun yer orası olmayabilir.

Başka bir örnek şu olabilir, sınıf arkadaşınızın tuhaf fikirleri varsa “Ya amma da tuhaf” der geçersiniz, sonra o tuhaflığına sahip çıkıp dünyaya püskürtme cesaretini gösteren kişi hoca olur, danışman olur, yüzlerce kişi onu duymaya, tuhaflıklarını seyretmeye gelir. Keza aynı şeyi kanımca edebiyatta bol bol görürüz. Çok beğenilen, peşinden gidilen nice lider ve spiritüel liderde de durum aynı. Kişisel hayatında şöyle bir tuhaflığı varmış diye dedikodular gezer değil mi? Ben en son Kurtlarla Koşan Kadınlar’ ın efsanevi yazarı Jungcu psikanalist Clarissa Estes’ in asosyal olduğunu söylediğini duyduğumda benzer bir şey hissettim. Bana göre insan olmanın kitabını yazmış bir kadın ve asosyalim ben diyor kendine. İşte bu tuhaflık. Eminim de öyledir, kendini biliyordur, bunu böyle söyleyebilmek kendi tuhafına sahip çıkmaktır. Yaratma cesaretine sahip kişilerin, tuhaflıklarını kollarına taktıkları aşikar.

Bunca kelamı etme sebebim şu: Bana göre yoga, meditasyon, terapi, ruhsal herhangi bir çalışmada da bu prezans ve PWI mevzusu iş başında.

Çünkü bilgi güç değil, tek başına artık çok güçsüz. Çünkü bilgi erişime çok açık.
İnsanlar daha çok o bilginin bizde duruşuna çekiliyor. Hep söylüyorum ben de hocalarımda buna çekiliyorum. Bu doğru ya da yanlış değil, sadece böyle.

Örneğin edebiyattan anlayan, okumayı zevk aldığı için çok yapmış birinin benim ilgi alanlarımda derinleştiğinde ortaya çıkan çiçeğinin kokusu beni yanında daha çok kalmaya çekiyor. Derinliği olan, tuhaflıkları olan kişileri kendilerine yaklaşmış gördüğümden kendime daha yakın hissediyorum ve bunun için benzememize gerek yok. Bu başlıbaşına yeterli bir benzerlik benim için.

Ya da şeklen bazılarımız rastalı saçlı, dövmeli, etnik kıyafetler giyen insanları daha derin, daha “aşmış”, daha “spiritüel” vs bulurken kimimiz estetikli ve sarışın bir yoga hocasının tipi bize benzediği için yanımda rahat edeceğimizi düşünüyor, bilgileri seküler ele alışına çekiliyoruz. Yani “bizim işlerde” de şekil denklemin tamamen dışında değil. Bu normal, çok insani, doğal ve bence konuşulmasında da hiç bir sakınca yok. Kimyasını hatırlayalım: Değişimi tetikleyecek kadar tuhaf, yanında kendimizi absürd hissetmeyeceğimiz kadar benzer.

Bu arada en sıra dışı insanların en sıra dışı görünme çabasında olanların arasında bulunmadığını düşünüyorum. Daha ileri de gideyim, kafasının içi ve genel olarak içi “çok tuhaf” insanlar farkında olarak ya da olmayarak dış görünüşlerinde oldukça standart oluyorlar. Çünkü zaten o kadar tuhaf hissediyor ki bir de dış görünüşüyle bunu manifest etme, dünyaya ilan etme ihtiyacı duymuyor. Politik bir şey değil yani, basitçe böyle bir ihtiyaç hissetmediği için.

Bir de Use of Self var. (Buna da kendi varlığımı bilinçli olarak nasıl kullandığım diyebiliriz. Use of self olarak kullanmak daha kısa, öyle devam edeceğim.)

Bu da odaya girdiğimde evoke ettiğimin farkında olup bu bilgiyle şimdi nasıl hareket etmek istediğimle başlıyor.

Evoke etmek, çabasızca uyandırdıklarımızdır, demiştim.
Use of self provoke etmek istediklerimizdir. Bilinçli olarak tetiklemek, uyandırmak istediklerimiz yani.
Evoke ettiklerimizi etkileyemeyiz, ya da bence bu yıllar alır.
Provoke ettiklerimizi ise pek tabi etkileriz, değiştirebilir hatta manipüle edebiliriz. Bu da kötü değil çoğu durumda gereklidir. Herkes için gerekli bir çalışma olabilir use of self üzerinde çalışmak, ancak insanlarla çalışacak kişilerde bana göre bir zorunluluk bu.

Önce neyi evoke ettiğimi, ve mevcut durumda provoke ettiğimi kişilere sorup öğrenmem gerek. Ve dımtıs dımtıs, olayın eğlenceli hale geldiği yer: Bu işi tek başımıza yapmamız mümkün değil. Evet, bence de tüh. 🙂 Keşke kendi başımıza yapabilseydik bunu, çok isterdim, ama imkansız.

Nasıl ki ruh çalışmasını bedende yapmak zorundayız,
Bu çalışmayı da gruplarda yapmak zorundayız.
Bir ilişkinin içinde yapmak zorundayız.
O yüzden farkındalık tek başına oturularak yapılacak bir şey değil. Otururken kazandıklarımı bir ilişkininin içindeyken ol’malarımla deneyimler hale geleceğim, başka yolu yok.

Bakın çok bireysel, öğrenirken içe dönük olmayı seven, yalnız kalma kapasitesi yüksek, ve yıllarca iş hayatında beklenti o olduğu için “mecburen” yalan söyleyerek testlerde takım çalışmasını sevdiğini söylerken aslında tamamen bireysel çalışmaya yatkın biri olarak söyliyorum: Çare grup çalışmaları. 🙂 Burada kastım bir eğitim ya da workshop’ a gitmenin ötesinde hayatın içine bu tavrı taşıyabilmek. Girdiğim farklı alanlarda kendimi gözler, bazen güvende hissettiğim yerlerde kendimle ilgili bir şeyler sorar halde olabilmek.

Aynı sebeplerde farkındalık gibi, şefkat gibi başlıkları da öğrenirken hep grup içinde, grup olarak öğrenmek verimli oluyor. Tek başına hep bir şeyler eksik kalacak. Birbirimize muhtacız, hem ne güzel hem de ne zor değil mi?

Aynı öğretmenin bir sizinle birebir çalıştığını, bir de grup içinde bir öğrenim olduğunu düşünün. Konu başlıkları aynı olsa da öğrenme deneyiminiz ve heybenize kattıklarınız bambaşka olacak. Başkalarının varlığı -çoğu durumda- ekstra öğrenme imkanı sunar. Hocanın dediğine o ne dedi? Hoca ne anlattı, herkes ne anladı? Hoca birebir diyaloglarda kişilere nasıl yaklaştı, nasıl dinledi, nasıl cevapladı? Ben olsam nasıl yapardım? Niye hiç konuşmadığım birini sempatik bulurken öteki sadece otururken sinirimi zıplatabiliyor? O neden o kadar çok konuşuyor? Öteki niye hocadan çok hocalık yapmaya yelteniyor? Şu anda burda nasıl bir ortak alan var? Alanda hakim duygu ne? Ben varlığımla buraya ne getiriyorum? Bugün bu gruptan ne aldım? Bende olmayan, onda olan bir şey var, kokusu keskin, ne bu? Ben kendimi soğuk duruyor biliyordum, burda öyle gelmedim sanırım gruba? Ya da tam tersi. Neden insanlar sınırlarımı zorlamış gibi hissediyorum, bu kadar fazla paylaşmayı bilinçli mi seçtim alışkanlıkla mı? Bir dahakine kendimi daha iyi gözettiğim bir yerden paylaşmak nasıl olur?

Sadece bu sorulardan oluşan bir yazı yazabilirim. (Sıkı bir gözlemci, içedönük ve fazlasıyla grup çalışması yapmış ve her birinde bunlara gözü kulağı açık biri olarak:)

Comfort zone’um yalnızlık benim. Kendimi makul bir sınırda zorladığımda bir grup çalışmasından maksimum fayda görüyorum. Fazla geldiğinde “overwhelmed” hissediyorum. Bunları hep deneye yanıla keşfettim, hala da keşfediyorum. Bazen bir grup çalışmasından sonra çok kötü hissettim, fazla geldi. Bazen harika hislerle ayrıldım. Bazen tetiklendim, bazen de gevşedi, yumuşadım. Hepsinde ama hepsinde kendimle ilgili çok şey öğrendim. Olduğumu sandığım ama hiç de öyle olmadığım şeyleri gördüm. Olduğumun farkında olmadığım şeyleri, “varlığın benim şu parçamla temasımı arttırıyor”, diyen birileriyle her seferinde keşfettim, genişledim. Hepimiz kendimiz için bu dengeyi deneye yanıla bulabiliriz.

Bunları deneyimlemiş terapistlerle, koçlarla, hocalarla karşılaşabilmenizi diliyorum.

PWI’ınız yüksek olsun,
Algılanan PWI nız sizin hissettiğinize yakın olsun,
Prezansınız bütün
Use of self’iniz sağlam
olsun,
namaste.
ve amin:)

Sevgiyle.

2 thoughts on “Tuhaflık Index’iniz Kaç?

  1. Harika bir yazı olmuş sıkılmadan hatta baya öğrenerek,eğlenerek okudum.

    Like

    1. Çok teşekkürler. Diğer yazılarımdan bir parça farklı oldu, kavramları anlatmaya çalıştığımdan ve mecburen ingilizce kelimeler kullandığımdan anlamadığını söyleyenler de olmuştu instagram mesajlarımda. Teşekkürler geri bildiriminiz için. Sevgiler.

      Like

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Twitter picture

You are commenting using your Twitter account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d bloggers like this:
search previous next tag category expand menu location phone mail time cart zoom edit close