Neden meditasyon yaparız?
Neden yoga yaparız? (*elzem not: burada kastedilen yoga günümüzde çoğunluğu oluşturan, bedenin ne kadar esnek ya da güçlü olduğuna dair hava atma yarışından farklı, öz hakiki antep baklavası gibi olan öz hakiki yogadır:)
İlk söz: Biz lineer gelişime inandırıldığımız bir çağda yaşıyoruz. O nedenle aşama aşama ilerlemek, bir adımı tamamladıktan sonra diğerine atlamak gibi zihinsel kabullerimiz var. Bu aktaracağım 3 başlık ise bu paradigmayı sarsmamızı gerektiriyor. Yani kabaca bir sırası olmakla birlikte süreç lineer değil, ve “sonraki” gibi gördüğümüz bir aşamadan ilk aşamaya dönmek çok doğal, insani ve yaygın. Aşama kelimesi bile çok doğru değil bu manada.
Hazırsanız, başlayalım.
1- Kendini Dengelemek: Çoğumuz modern hayatta “kaos” olarak da nitelenen bir varoluş halinde yaşıyoruz. Burada sinir sistemimiz farkında olduğumuz ya da olmadığımız travmalarımız nedeniyle, ya da sadece bu yüzyılda yaşayan normal bir insan olmanın sonucu olarak savaş/kaç/don denilen modda takılı kalmış oluyor. Tetiklenmiş, tetiklenmeye hazır (bkz: parmak ucuyla dokunsanız patlamaya hazır kişiler), disosiyatif (bkz: asla patlamayan ancak zor duyguları hissetmicem derken o musluğu tek başına kapamak biyolojik olarak mümkün olmadığından hoşa giden duyguların da musluğunu otomatikman kapamış ve yaşıyor gibi görünen ancak hayatla bağını kesmiş kişiler), hissiz, donmuş olmak bu evrenin halleri.
Tipik cümleleri: Yapamam. ( Artık yapamıyorum!) Bu çok fazla.
Yani patlamaya hazır bomba gibi gezmekle de, acı çekmemek için kendini dondurmak ya da kaçmak/kaçınmak yoluyla da olsa bu halde kişi hayatla, ilişkilerle başa çıkamıyor. Hayat ona ağır geliyor. Hayatını kontrol edemediğini hissediyor. Altında ezildiği bir yük gibi deneyimliyor hayatı.
Bu hallerdeki bir kişi, yoga ya da meditasyon yapmaya başladığında pratikler zaman içinde kendini dengelemesine yardımcı olabiliyor. Kişi rahatlıyor. Stresinin azaldığını, daha rahat uyuyabildiğini, öfke patlamalarının azaldığını ifade edebiliyor. Çoğu durumda gün içinde nefesini farketmeye başlamak bile hayatında büyük bir değişim başlatabiliyor.
Gördüğümüz gibi konunun ruhsallıkla, tekamülle, spiritüel bir şeyle ilgisi yok burda. Tamamen insanın kendini bir insan bedeninde dengelemesinden söz ediyoruz. Donan parçaların çözülmesinden, taşan ve fokurdayan suların belki biraz durulmasından söz ediyoruz. Biyolojik, fizyolojik faydalar bunlar.
2- Kendini Keşfetmek: Kendini dengeleyen insan kendini keşfetmeye başlayabiliyor. Hayatta ne yapmak ister? Kimlerle hoşnuttur? Nelere hayır der? Nasıl sınır çizer? İlişkiler nasıldır? Yapmak istediği şeyler için nasıl harekete geçer? Burası egonun, kişiliğimizin, ben’in olduğu yer. Bu hallerde, kişi hayatının kontrolünü eline almış gibi hisseder. Yapma-etme ve çabalama bu dünyanın halleridir. İnsan kendini keşfettikçe yapar-eder-koşturabilir, emek verir, çaba sarfeder. Bazen hayallerimiz bazen işimiz için, bazen geçinmek için, anne-baba olabilmek için, belli rolleri hakkıyla yapabilmek için verdiğimiz emekler, çabamız hep kendimiz olduğumuz bu yerden doğar. Kişide temel bir öz-düzenleme yetisi gelişmiştir.
Cümlesi: Yapabilirim‘dir bu halin.
Peki kötü müdür bunları yapabilmek, bir ego ve kişilik sahibi olmak? Hayır, bir insan bedeninde bu dünyaya geldiysek ve ayrı ayrı bedenlerimiz var ise bu ayrıksılık deneyiminin de hakkını vermemiz gerekiyor gibi gibi hissediyorum. Dünyada anlamlı bir fonksiyon göstermenin yolu burdan geçiyor.
Pratikleri yaptıkça insan kendisini düzenli olarak görüp duymaya başlar. Türlü halleriyle göz göze gelir. İhtiyaçlarının farkına varır. İhtiyaçlarını karşılayıp karşılayamadığını görür. Mevcut karşılama yollarının sorumluluğunu alabilir ve eğer ihtiyaç duyuyorsa ihtiyaç karşılama yani hayatla temas etme yollarında repertuarını genişletebilir. Otomatik pilottan çıkabilir.Kısacası yapabilir de yapabilir. Peki sonra ne olur?
3- Kendinin Ötesine Geçmek: Pratiklerde ilerledikçe ve yukarıda değindiğim iki aşamada belli yollar kat edilince, spesifik-özel-ruhsal bir deneyimin arayışında ve beklentisinde olmadan kendiliğinden yeni hallerin doğuşuna şahitlik edebilir insan. Düşünceler, duygular, bedendeki duyumlar görüle görüle, hissedile hissedile, bir yerde bunların aralarındaki boşluk halini deneyimlemeye başlarız. Dikkatimiz her dağıldığında nazikçe – tıpkı bir yavru köpeği tasmasından yumuşakça çeker gibi- tekrar nefese odakladığımızda deneyimlediğimiz bu boşluk anlarının süresi ilk başlarda saniyelerle ifade edilirken, pratikler ilerledikçe bu süreler uzayabilir. (Kesin uzar demek doğru olmaz bildiğim kadarıyla, çünkü çok öznel yolculuklar bunlar.)
Bu deneyimi artık ego ve kişiliğimizle değil “öz” gibi bir kelimeyle ifade edebiliriz belki. Esasında kelime ile, dil ile ifade edilemeyecek bir deneyim bu. Bu deneyimin içinde uyum, birlik ve bazen de yoğun sevgi hisleri tarif ediyor insanlar. (Bu alanda en fazla kişiyle yapılmış çalışma, 10.000 kişi ile yapılmıştır. Çıkan sonucun kültür ve ırktan bağımsız olduğu görülmüştür. Çalışma Mindsight Enstitüsü’ nde Harvard ve UCLA’lı psikiyatri profesörü Dr. Daniel Siegel ve ekibi tarafından gerçekleştirilmiştir.)
Burada rahatlamış bir halde çabasızlık ve razı olmayı deneyimleriz artık. Kısaca bu “olma” halidir. Bir önceki aşama gibi burada kontrol duygusu hakim değil, tam aksi burada kontrolü bırakmayı deneyimleriz. (letting go denilen şey)
Bugüne kadar katıldığım pek çok eğitimde katılımcıların, akışa bırakmak (let go) ve olmak ne demektir diye hocalara sorduğuna denk geldim. Bazı öğretmenlerin buna cevap vermeye çabaladığını gördüm. Şimdiki aklımla bu soruya verilecek en iyi yanıt: “Rahatlamaya devam et.” olurdu.
Rahatlamanın muazzam bir etkisi var. Rahatlamadan bu kapıların hiç biri açılmıyor. Bu beni çok etkiliyor. Öyle ki, gözlemci olarak katıldığım yoga derslerinde katılımcıların toplu halde rahatladıklarını görmek -hayatımın bu evresinde- beni salya sümük ağlatıyor bazen. O kadar insan hep bir arada rahatlarken alandaki hakim enerjinin bende oluşturduğu yankıyı tarif etmem çok zor.
Lineer gelişim olmadığını, yani birinci basamak, ikinci basamak gibi bakmamak gerektiğini belirtmiştim. Peki kendini dengelemeden ve tanımadan ben ötesi deneyim’lerin cazibesine kapılıp bu tarz deneyimler içerecek metodların peşinde koşulursa ne olur? Öncelikle herkesin yolculuğu kendine has ve kelam etmek haddime düşmez. Onu yaşaması gerekiyor olabilir, bunu ben bilemem dışarıdan bakıp. Gözlemlediğim ve belki birilerine yardımcı olabilecek nokta ise şu: Eğer kendimizi dengelemeye ve kendini tanımaya gerekli özeni göstermez isek bu dünyaya köklenme sorunu yaşarız. Bu şu demek: Sağlık, iş, geçim, para, ilişkiler konularında sıkıntılarımızın ardı arkası kesilmeyebilir. Bu mucize ya da spiritüel bir şey olmasından ziyade, bana göre çok basit olarak insan bedeninde dikkat vermemiz gereken kısımlardan dikkatimizi esirgediğimiz içim, yani bir bakıma olanı olduğu gibi görmediğimiz için “başımıza geliyor” gibi algıladığımız, aksiyonlarımızın sonuçları oluyor. O nedenle benim bakış açıma göre mümkünse bu dünyaya dair sorumluluklarımızı – kendimize bakmak dahil- aksatmamak iyi bir fikir.
Meselenin diğer yüzü de şu: Pratiklerinde derinleşen ve ben ötesi halleri deneyimleyen kişi için hayatta ekstra bir kaynak doğuyor. Bir “ben” i olmadığı yerden aldığı tarifsiz ve sınırsız güçle “ben” olduğu yerde karşılaştığı sorunlara daha yaratıcı çözümler bulabiliyor, hayatla daha iyi başa çıkabiliyor ve rollerin altında ezilmeden ve egosunun sınırları içinde boğulmadan sağlıklı bir hayat sürebiliyor. Yani bu farklı hallerin birbirini beslemesi söz konusu.
Son olarak düzenli pratik yapan bir kişi de kendi ötesi deneyimleri yaşarken, bir yandan kendini tanımaya devam edecektir. Bazen de yaşadığı taze bir travma, zorluk, ayrılık vs ile ana ihtiyacı kendini dengelemeye dönüşecektir. En güzel yanı ise bunları -azıcık geç ya da erken- farkedebilecek ve ihtiyacına bu anlamda da cevap verebilecek olmasıdır.
Uzun yıllardır düzenli pratik yapan biri olarak, hem kendi başıma olduğumda hem de katıldığım grup çalışmalarında:
- Bazen çok “yang” günlerin etkisini “yin” bir oluş haliyle dengeliyorum, ya da içimde oluşan ve o halimde kabımı zorlayan büyüklükte bir hissi görmek & duymak için kendime alan yaratıyorum.
- Bazen farklı rollerimdeki kendi hallerimle yüzleşiyorum, zorlandığım ve başımı çarptığım yerleri kendimi tanımak için kullanıyorum . Mevcut, o anki, o günkü sınırlarımı keşfediyorum.
- Bazen de çok dengede hissettiğim, huzurlu olduğum ve bedenimin de rahat olduğu günlerde sadece oturarak hissedebildiğim o ben olmadığım yeri deneyimliyorum. -O an için her nasılsa orası, ulaşabildiğim yerde.
Doğrusu-yanlışı olduğu için değil, pratiklerin içi herkese göre farklı renk ve manzarada olsa da aşağı yukarı bu tarz bir haritası olduğu için bu yazıyı yazmak istedim. Bir gruba ders verirken ya da eğitim, tamamen aynı şeyleri yaptırdığımızda alan kişilerin içinde o anda bu üçüne dair de deneyimler yaşayanlar olacak. Tek bir yere konuşmamak, bu anlamda da farklılıklara saygı duymak ve kimsenin deneyiminin sorumluluğunu almamak bana göre önemli. Deneyimleri kontrol etmeye çalışan hocalara denk geliyorum, bu nafile bir çaba. Çünkü hepimiz çok zeki bedenlere sahibiz, kendimize o an için en iyi gelecek şeyleri biliriz. Buna hazır olmadığımız bir deneyime atlamamak da dahildir.
Bir işinize yaramasını dilerim. En çok da birilerini düzenli pratik yapmaya -günde 5 dk bile olsa- teşvik etmesini diledim şu an. Belki bir kişinin içinde var olan bir tohuma azıcık su dökebilmeyi. Biliyorum ki zamanı geldiğinde o tohumun pıtırcıklanmasını hiç bir güç engelleyemez. 🙂
Sevgiyle.