Visit your sacred space.
Reflect on sat, chit, ananda.
And follow your bliss.
Joseph Campbell’i böyle özetlerdim üç adımda, eğer gerekseydi.
Dharma’na uygun yaşamak en güzel kokan çiçek olmak değil, çiçeksen çiçek açmak diyorlar. Ve yine anladığım kadarıyla savaşçı olman gerekiyorsa savaşmalısın, çok başarılı bir tüccar yerine hep kaybeden bir savaşçı olmak evladır diyorlar.
Kalbine yerleştirilmiş olan bu değilse şayet, sükûnet içinde hayatını geçirmen ve meditasyon öğretmeni olman -kulağa ne kadar “doğru” gelse de- savaşçı olmaktan daha “doğru” değil.
İçinde yaşadığımız sisteme ne kadar da ters. Bize vasatlığın iğrenç bir şey olduğu öğretildi, yaptığın şeyde en iyisi olmalıydın. “Kendin olma” çağıydı bu, kendi sesini duymanın imkansıza yakın olduğu bir devirde, “yaptıkların” sendi.
Belki işe de yarardı, eğer insanlar kalplerine yerleştirileni bulabilselerdi.
Açık büfeden seçer gibi -o da iyi ihtimalle- seçtiğimiz sevgililerimiz ve işlerimiz ile vasat olmak ve mükemmel olmak arasında ne fark var, gerçekten?