Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern’in “Aynı anda hem şefkatli hem güçlü olunamayacağını reddediyorum.” demesi bugün gördüğüm en güzel şeydi.
Müsaadenizle önemli bir maruzatım var. Şefkatli olmak zaten çok güçlü bir şey. Arada “ve” ya da “ama” yok. Güç başka bir yerde, şefkat başka bir yerde değil. Ya da bunlar aynı yerde olacak iki ayrı şey değil.
Şefkate, kadim geleneklerde varoluşa ve insana dair en asil his denmesinin sebebi barındırdığı muazzam güç ve cesarettir.
Kurtlarla Koşan Kadınlar’da Estes, kurtların da adının kadınlar gibi kötüye çıktığını söyler. Kitabın adı için bile isteye, bu ihanete karşı çıkmak için, kurt varlığını doğru anlamıyla, hakkıyla kullanabilmek için de kurtları seçtiğini yoksa seçebileceği başka hayvanlar da olduğunu söyler.
Benzer bir karşı çıkışı içimde şefkate dair hissediyorum. Yumuşaklıkla, ya da güçle polarize bir yerle eş değer kullanıldığını gördüğümde içim cız ediyor.
El birliğiyle bu kelimeyi doğru anlamda kullanmaya başlamalıyız. Küçük hayatımın büyük çabası da bu yönde. Bunun için de şekerin anlamını bildiğimiz gibi şefkatin anlamını bildiğimizi sanmaktan vazgeçmemiz gerekiyor. Bunu anlatmaktan bir gün bıkar mıyım, vallahi bilmiyorum.
Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern ülkesindeki Müslümanlara yapılan saldırıların ardından başörtüsü takarak şu hadisi okuduğunda zaten gördüğüm en şefkatli eylemlerden birini seçti:
Peygamber Muhammed dedi ki:
“Karşılıklı şefkat, merhamet ve sempatileri ile inananlar tek bir beden gibidir. Vücudun herhangi bir kısmı acı çekerse, tüm vücut acı hisseder.”
Bu kadın için “Aynı anda güçlü, aynı anda şefkatli” ye gerek yok.
Şefkatliydi = Çok güçlüydü.
İnsan şefkatli eylemleri ancak güçlüyse seçebilir. Şefkat kalp kadar akıl işi, ve hassasiyet kadar güç işi.
Müslüman kadınların başörtüsü takarken kendilerini güvende hissetmediklerini, bundan dolayı başörtüsü takarak onlara destek verdiğini söyledi. İzlerken gözlerim dolmuştu.
İşte şefkat böyle şeylere çok benziyor.
O yüzden her eğitime sevecen ama kararlı bir davetle başlıyorum: Lütfen şefkate dair bildiklerinizi unutun, yoksa anlattıklarımın en az yarısını hiç duymayacaksınız.
Anlattıklarım ilginizi çekiyorsa, hoş geldiniz, tanıştığıma çok memnun oldum! Buyurun oturun, uzun bir yolumuz var, birlikte yürüyelim.