İp, Kuyruk ve Ben

“Bütün dünya,

Seninle aynı fikirde olmak ya da olmamak konusunda özgür olana kadar,

Onlara senden hoşlanma ya da hoşlanmama, seni sevme ya da nefret etme,

Olaylara senin gibi ya da tamamıyla farklı bakma özgürlüğünü verene kadar,

-Sen bütün dünyayı özgür bırakana kadar-

Kendi özgürlüğüne asla kavuşamayacaksın. ”

Adyashanti

 

Geçen sene nisanda şurada inzivadaydım. O nisandan bu nisana ne değişti diye bakıyorum. Bir kaç şey var aklıma gelen, ama ilki saygı ile özgürlüğün bağına dair. 

Sizi bilmem ama benim saygı görmeye değil (çünkü yeterince görmüştüm), saygı duymayı öğrenmeye ihtiyacım vardı. Farklı hayatlara, tercihlere, yollara, varoluş hallerine, herşeye, herkese. Ve bu dağdan o vadiye inerken, -burada anlatmak istemeyeceğim ve anlatamayacağım- bir deneyimle bu konuda içimde bir şey ters yüz oldu.

Şey’lerin olması gerektiği ideal şekiller ve onlar’ ın olması gereken ideal şeyler sarsıntıya uğradı, hatta belki buharlaştı. Buharlaştığı yer her neresiyse orada ferah bir alan açıldı, ve o alanda artık benim de -o an için halim- her ne ise onu yaşamaya sonsuz iznim vardı.

Tabi böyle şeyler yazıda durduğu gibi şekerleme olmuyor biliyorsunuz. Gerçek hayatta bu bazen birileriyle yolların ayrılması demek, bazen de -kendini sistemin tornasına sokmadığın, hayır diyebildiğin, sınır çizebildiğin, ya da şirin olmak zorunda hissetmediğin için- “weird”, soğuk, mesafeli bulunmak demek. Saygı duymak ve kendin olmak, bazen saygı duyduğun biriyle yakın olmamayı seçebilmek demek.

İçinde yaşadığımız toplumda, hele de kadınların -oldukça görünür sebeplerle- kendilerini büyük bir baskı altında hissettiklerini biliyorum. Geçmişte bir çok arkadaşımla bu konuda fikir ayrılığı yaşadım, çünkü hep özgürlük hissi içeriden gelir diye inandım. Bununla birlikte ilk kez bu konuda zihnim bu kadar berrak.

Kural basit. Sen başkalarının iplerini gevşeteceksin. Ve toplumun senin boynuna geçirdiğini zannettiğin ipin de gevşeyip yok olduğunu göreceksin.

Yazarken pek kolay muhakkak. Ama emek vermeden olmuyor.

Sevilme, onaylanma, takdir edilme için çırpınan hallerinin gözünün içine bakacaksın. O ipleri hem sana hem başkalarının boynuna sıkı sıkıya neden takmak istiyorlar, söz kesmeden dinleyebilir misin, bir deneyeceksin.
Bastırmadan, yok saymadan, sanmadan, farzetmeden.

O hallerine razı geleceksin, ta ki “bu ortamda da beni sevmeyiversinler, onaylamayıversinler, ne çıkar” diyen bir iç sesin oluşacak şekilde yeni nöral bağlar beyninde kurulana kadar.

E tüm bunlar için en önce oturman lazım. Bir kurbağa gibi, sadece oturmak. Oturduğun için kendini oturmayandan üstün gördüğünü farketmeni bile bu oturma sağlayacak. Bu alemde oturmayana ekmek yok:)

İlk emir oku gibi, otur. Zazen.

“Muazzam kuyruğum çoğu zaman eteğimin altından çıkıyor, şapkamı gözlerime kadar indirmezsem kulaklarım seğiriyor ve bu durum kimi zaman odanın öteki ucundan bile görülüyordu.”

Kurtlarla Koşan Kadınlar, Clarissa Estes

O sıra her nasıl isen o şekilde kendin olarak görülmenin, duyulmanın, ait hissetmenin tadını sadece bir gerçek kişiyle bile yaşasan bu bir ömre bedel derinlikte bir deneyim. Bu, bu dünyadaki cennet.

Hep bir tarafını eğip bükerek, Clarissa’nın dediği gibi kuyruğunu elbisenin altına saklamaya çalışarak (ki o kuyruk en afilli elbiseden dahi görünür saklanamaz), sürekli içinde bulunduğun çevreye göre şekil almaya çalışarak kurduğun bin tane niteliksiz ilişki varsa, belki burası tam da başlayacağın yer. “İçinden geçip gitmeni bekleyen yalın bir kapı var. Ve yeni ayaklar öteki tarafta.”

Ait hissetmekle ilgili hep soruları olmuş biri olarak rastladığım en güzel aidiyet tanımını bana Maya Angelou hediye etti. Ait hissetmenin, her nerede isen orada, o anda,                  -yaklaşabildiğin kadarıyla- kendi hakikatine yakın ol’abilmekle ilgisi vardı. Bedeli büyüktü, ödülü muhteşem.

“You only are free when you realize you belong no place – you belong every place – no place at all. The price is high. The reward is great.”

Maya Angelou

Saygı duymak, özgürlük, ve ait hissetmek. Ayrı gibi duran ama bana göre fazlasıyla bağlantılı üç değer bunlar.

Uzun lafın kısası, o ip yok, şu inzivada yedim ben onu:) Kuyruğumu da seviyorum, herkesin kuyruğuna kimse karışamaz taam mı?

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Twitter picture

You are commenting using your Twitter account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d bloggers like this:
search previous next tag category expand menu location phone mail time cart zoom edit close