Şefkat Ne Değildir?

Photo by Cathal Mac an Bheatha on Unsplash.jpg

En baştan söyleyeyim, şefkat mevzusunun yaygın şekilde çok “yanlış” anlaşıldığını düşünüyorum.

Öncelikle şefkat sıklıkla sadece yumoş, hafif, naif bir duygu sanılıyor. Halbuki şefkat insan yaratımının en cesur, en asil ve güçlü hissidir. Çünkü şefkat esasında acı ve ızdırabın doğasını anlamak ve bu anlayışla acıyla kalabilmek demektir.

Şefkat, yani acı ile kalmak, geçsin diye değil, canı acıyor diye orada mevcut olmaktır. Hiyerarşik değildir, üstten konuşmaz şefkat. Eştir, eşittir, mevcut bir eşlikçidir.

Bir kere bugün biliyoruz ki biyolojimiz acıdan kaçınmaya eğilimli. Bir bakıma bence çok zor bir iş verilmiştir bize: Acıdan ölesiye kaçmak isterken acıyla kalmayı öğrenmek. Çok şefkatsiz de yaşayabilecek bir biyolojik enstrümanda şefkati hissedebilmek için gerekli temeli atmak.

Acı ile bir arada kalmak (kaçınmamak, yok saymamak, geçiştirmemek), okunarak öğrenilecek bir şey olmadığından burayı yazıyla anlatmak bana göre imkansıza yakın. Bisiklete binmek, bir müzik aleti çalmak gibi bu beceriler. Hatta beceri değil de haller demek daha çok içime siniyor, aynı farkındalıkta olduğu gibi.

İnsanın kalbi en çok nasıl büyür? Maalesef kabul etmesi çok zor durumlara razı olmak zorunda kalmayı hayatın içinde deneyimleyerek. Bu durumlar egonun sınırlarını zorlar, kendimizle ilgili ezberlerimizi bozar ve içine daha çok sevgi girebilmesine olanak sağlamak için kalbimize bir yara hediye eder.

Someone I loved once gave me a box full of darkness. It took me years to understand that this too, was a gift.

Bir zamanlar sevdiğim biri bana karanlıkla dolu bir kutu verdi. Bunun da bir hediye olduğunu idrak etmem yıllarımı aldı.

-Mary Oliver

Beynin nöroplastisitesinden (yani değişebilir olmasından) dolayı, alışkın olduğumuz kaçınma/yok sayma’ ları her “gözünün içine bakma” eylemiyle değiştirdiğimizde, bir nöral bağlantı daha değişiyor. Zamanla, ağır ağır, iki ileri bir geri, şefkate doğru adımlar atabiliyoruz.

Tam bu noktada acı (pain) ve ızdırabı (suffering) ayrı ayrı kullanma sebebimi de açıklamam iyi olabilir. Acı varoluşun doğal bir parçası olarak hayatta organik olarak vardır. Ölümlü oluşumuz, kayıplarımız, bir yerimizin incinip acıması, dil yarası, hayatın maddi ve manevi zor yanları, veya mikro evrenimiz matta (yogada) zorlayıcı bir poza girdiğimizde orada kalırken bedenimizdeki duyumlar, hepsi acıdır ve acıtır.

Acıyı acı olarak yaşarsak canımız yanar.

Acıya direnç gösterirsek bunun adı ızdırap oluyor. Izdırapta acıya nazaran canımız daha çok yanar. Direncimiz çarpan görevi görür. Matematik formüllerine özenirsek:

Izdırap = Acı x Direnç

(Suffering = Pain x Resistance)

olarak ifade edebiliriz.

Acı, ortak insanlık hissiyatıdır. Buna “shared (ya da common) humatity” deniyor şefkat literatüründe. Bunun ne demek olduğunu anlatan benim bildiğim en iyi şeyi şu şarkıda buluyorum:

Doktorlar da bilir mi

Ciğerun acisini

Cerrahpaşa’ ya koydum

Canumun yarısını

Yaş akar gözüm sızlar

Ne kalur gerisine

Herkesin bir derdi var

Durur içerisinde.

-Volkan Konak

Bu şarkının “Herkesin bir derdi var, durur içerisinde.” kısmını annem ağlayarak söylemişti bir keresinde. Belki de o yüzden ilk bu geliyor aklıma bizdeki karşılığı, yoksa daha ne türküler, ne şiirlerimiz var. Kim bilir neydi onu ağlatan, hiç bir zaman bilemeyeceğim. Onun benim annem değil, acıları, dertleri ve başa çıkamadıklarıyla bir insan olduğunu idrak ettiğim anlardandı. Buyrun siz de dinleyin.

(Çünkü aynı yazıda hem annemden bahsedip, hem acıklı şarkı paylaşıp hem de kavramlara girmem lazım, kafam böyle çalışıyor:)

Devam ediyorum:

Teorik olarak, anlayışı uçsuz bucaksız olan birinin şefkati de sınırsız olurdu. Yani şefkatimizin sınırı, anlayışımızın da sınırıdır. Birinin varlığında bizde doğal olarak uyanan şefkat, acısını ve ızdırabını anlayabildiğimiz içindir. Buraya kadar güzel. Kulağa erdemli ve yüce geliyor, biliyorum.

Ama bazen de anlayamayız, çünkü insanız. Sonsuz bir sevgi, küçücük kalplerimize sıkıştırılırsa ne olur?  İşte bu olur: Anlamayız o halden, o kişiden. Çok uzak gelir bazen, bazen geçmişteki halimizi bize yansıtır ve o halden kaçma isteği duyuyoruzdur, veya bambaşka bir sebep.

Evet sevgi sonsuz, ama biz sınırlıyız.

O vakit, bir insan bedeninde kalben, bedenen, zihnen bu sınırlarımı farkedip bende kolaylıkla şefkat uyandırmayana -şimdilik- belli bir mesafeden bakma, hiç bakmama, yakınından uzağa kaçma da hep seçilebilir. Bana göre bunlar  kendi hakikatime olan anlayışımdan doğduğu için öz şefkat kapsamındadır.

Şefkatli olmak sanki hep, herkese ve her zaman “müsait” ve “sevecen” olmak sanılabiliyor. Halbuki hakiki öz şefkat insana gerektiğinde limitasyonlarını farketme ve o durumdan, kişiden, ortamdan uzaklaşabilme imkanı verir.

Bunu yapabilen kişi öfkelenmek zorunda kalmaz, içinde öfke yerine rahatlık hisleriyle yaşar.Bu hisler de onun anlayışını genişletmesine, gün be gün daha fazla ve farklı insan halinden anlamasına yardımcı olur. Belki sınırı, gelecek sene farklı bir yerden çizebilir, çünkü tolere edebildikleri farklılaşmıştır.

Bugün tolere edemediğime kendimi zorla maruz bırakmam, en hafif ifadesiyle kendime saygısızlık. Birileri şefkatli ol, dedi diye anlamadığım insan hallerine en dibinden kendimi maruz bırakmak zorunda değilim. Zaten bu yolla olan şey, anlayışın genişlemesi değil, kişinin öfkeli bir yapıda, bazen pasif agresif bazen agresif olarak hayatına devam etmesi oluyor.

Biliyoruz ki herşey ve herkes sevgiyle büyür.

Bir daha söyleyelim insan sevgiyle büyür.

O halde içimde öfke yaratan ilişki, hal, ortam içerisinde kendimi mecbur değilken dahi tutmam kendime öfkeli bir zemin hazırlamam demektir. Bunun da büyüme için gereken sevgi ortamının zıttı olduğu apaçıktır. Bundan dolayıdır ki aynı ilişki örüntülerinin içinde yıllarca şikayet ederek duran insanlar büyüyemezler. Bir kez olsun, canını çok yakan o “yer” den bağını kesip, yalnız kalmanın acısına razı olmadan büyüme de olmaz. Ama onu bir kez yapabildi mi belki kişi, kendisi için bir ömürlük bir kapı açar.

Özşefkat, şefkat, sevgi, büyümek. Ve öfke. Çok bağlantılı, en bağlantılı şeyler bunlar.

Siz de önümüzdeki dönemde bir durum ya da kişiye kızarsanız ama bir parçanız “Kızmamam lazım, anlıyorum aslında onu, şefkat de duyabilirim.” diye hissederseniz dilerim aklınıza gelir bu yazı. Bilin ki kızdıysanız henüz büyük oranda anlamamışsınız, ve bu doğal. “Şefkat duyabilirim” diyen parça da uyanmış ama zihinsel bir ses o, öğrenilmiş ama içselleştirilmemiş bir ses.

Hiç kafanızı karıştırmayın, hakkını vererek, her anını yaşayarak kızın bence. Kızışınızı, bedeninizde o anda olanları, öfkenin gelişinizi ve gidişini farkedin, değiştirme çabası olmaksızın izleyin.

“Şefkat duymalıyım” ı da görün ama, farkedin, ona gülümseyin ve “Yeni bir meli-malı’ya ihtiyacım şimdilik yok.” diyerek uğurlayın o misafiri. Bana gönderin, ben hepsini toplayıp kahve ısmarlarım 🙂 Kombucha ısmarlasam daha mı iyi olurdu acaba? Ama ağzımdan ilk kahve çıkıyor. İşte bundan bahsediyorum. Doğallık ve kendiliğindenlik. Kombucha şu anki hakikatimde benim için sakil duruyor. İşte şefkat de bazen aynı böyle.

Kızan parça yeterince duyulmadan, kendiliğinden ve doğal olarak oluşacak şefkatin ortaya çıkacağı sahneyi boşaltmıyor çünkü. Öfke çok konuşursa enerjisi tükenir. Bastırılıp susturulursa daha çok biriktirir, daha çok gürültü yapar.

Neglected cat becomes the tiger.

Görmezden gelinen (ihmal edilen) kedi, kaplan olur.

-Carl G. Jung

 

Bırakın öfkeniz şakısın. Şefkat hiç sıkılmadan bekler sahne arkasında.

“Ben hep evdeyim çocuklar.” diyor, dinleyin.

Özşefkat sınırları farkettirir, şefkat sınırları kaldırır.

Aslolan sevgidir, yani şefkat, sınırsızlık, birlik. Bana göre özşefkat, en çok ve esasen şefkate giden yolda ilerlemek için lazım. Yoksa new age zırvası gibi “Kendisi sev, neden sevmiyorsun çünkü sen çok harikasın, çok özelsin” falanlar açıkçası bana manalı gelmiyor.

Özşefkat için “kendine iyi bir arkadaş olmak” tabiri kullanılıyor global olarak. Bana göre mesele, kendine iyi bir arkadaş olmanın da ötesine geçebilmekte. Bunun için önce iyi bir arkadaş olmayı öğreneceğim muhakkak, ama burasını yolun sonu olarak görmüyorum. Özşefkati, aldığımızın üzerine kendi ekleyeceğimiz annelik olarak görüyorum. Elbette bu yolda birilerinden destek de alacağız, ama asıl iş bizde. Bu nedenle de özşefkatin kişinin gözlerini hakikate, sevgiye, birliğe açabilmekte muazzam etkisine inanıyorum.

Büyük ve asıl hazine sonsuz, sınırsız sevgi..

Ve oraya giden yol özşefkatten geçiyor. Ve özşefkat için de sınırlarımı gözleyip gözeteceğim.

Bunu, an be an sınırlarımı genişlettiğimin bilinciyle yapacağım.

Şefkatle sınırların dansını izlediğiniz günler diliyorum.

Şefkatle.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Twitter picture

You are commenting using your Twitter account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d bloggers like this:
search previous next tag category expand menu location phone mail time cart zoom edit close