Aristo, Fizik’inde “şimdi” dediği tek tek anlar ile “zaman” arasında ayırım yapar. Tek tek anlar tıpkı Aristo’nun atomları gibi bölünmez, parçalanmaz şeylerdir. Zaman ise, bu bölünmez anları birleştiren çizgidir.
Yaşadığım hayat, zamanı, yani Aristo’nun şimdi dediği anları birleştiren çizgiyi hatırlamanın çoğumuz için pek acı verici olduğunu bana öğretmiştir.
Oysa hayatı Aristo’nun zamanı gibi bir çizgi olarak değil de tek tek eşyaların hatırlattığı yoğun anların her biri olarak düşünmeyi öğrenirsek, sevgilimizin sofrasında 8 yıl beklemek bize alay edilecek bir tuhaflık, bir saplantı gibi değil, Füsunların sofrasında geçirilmiş 1593 mutlu gece gibi gözükür.
“Füsun’un dokunduğu ve koleksiyonumu oluşturan irili ufaklı eşyaları, bu mutlu anları hatırlamak için sakladım ve tarihlendirdim. “
Doğu’nun bilgeliği, Budizm ve Gurdjieff ile buluşabildiğim bu hayata minnettarım, ama zaman deyince Tanpınar sevgisi de forever.
Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare geniş bir ânın
Parçalanmaz akışında.
Bir garip rüya rengiyle
Uyuşmuş gibi her şekil,
Rüzgârda uçan tüy bile
Benim kadar hafif değil.
Başım sükûtu öğüten
Uçsuz bucaksız değirmen;
İçim muradına ermiş
Abasız, postsuz bir derviş.
Kökü bende bir sarmaşık
Olmuş dünya sezmekteyim,
Mavi, masmavi bir ışık
Ortasında yüzmekteyim.