Bedel nedir?
Bu aralar hayatımda büyük karşılığı olan ve bu nedenle de etrafta olup biten küçük tezahürlerine de gözümün açık olduğu bir mevzudan bahsedeceğim.
Karnım acıktı. Bir şeyler yesem iyi olur. Peki ne kadar acıktım? Bu yemek için nelere razıyım? Kalkıp mutfağa gidip taze sebzeleri yıkayıp, kurulayıp, özenle doğrayacak, sabırla yavaş yavaş güzel bir yemek pişirecek kadar mı? Hızlıca paket bir sipariş verecek gibi miyim? Aç kalsam da olur mu? Sandviçle idare edeyim mi?
Günlük hayatta ve bizim işlerde çoğunlukla işin “acıktım” kısmını duyarız. Bedel kısmı eksik olunca, kimin neye ne kadar aç olduğunu kestirmek mümkün değil halbuki. Herkes acıktım der, ama herkesin acıktım’ı kendine has ve biricik bir mana taşır.
O nedenle acıktım diyenle ilgileneceksem, soru sorarım, merakla ve açık bir kalple dinlerim. Mide onun midesi, beden onun bedeni. Ben nasıl acıkmıştım ve nasıl doydum ya da neye hala açım, bu çalıştığım kişinin meselesinden tamamen ayrı bir konudur.
Oysa insanlar olarak otoriteyi teslim etmeye aslında bayılıyoruz. Varoluş sorunu olarak ifade edilen, Erich Fromm’a göre hayatın doğum anında bize sorduğu soruya herkesin cevap hakkı kendinedir ve biz bu yegâne sorumluluktan istifa edemeyiz.
Yaslanabiliriz. Destek alabiliriz. Öğrenci olabiliriz. Ama hayatımızın sorumluluğu hep bizdedir. Çünkü bedelleri insan sadece kendisi ödeyebilir.
Son yıllarda güzellik iddiasından istifa ettiğim ve tüketimimi ciddi manada azalttığım için yılın büyük bir kısmı kot ve beyaz t-shirt ile geçiyor. Saçlarım genelde ıslak ve toplu. Aslında güzel şeylere bakmayı, onları içime çekmeyi de seviyorum, bu da bir parçam. Bazen hayatın içinde, bazen de burada çok hoş giyinen, stil sahibi, takı, makyaj, çok hoş insanlar görüyorum. Özeniyorum, hadi bu ara biraz böyle gitsin diyorum. Ama çok başka şeyleri önceliklendirdiğim için ilk feragat ettiğim şeyler listesinin başında geliyor bu stil olayı.
Sorarsan hoşuma gidiyor, ama vaktiyle, maddi ve manevi bedelleriyle hayatıma sürekli katacak kadar değil. Vaktimi bilinçli şekilde çok istediğim ve bedellerine razı olduğum şeylere veriyorum, yıllardır. Çok kolay ve birden vazgeçilebilecek bir şey oluyor o liste harici her şey.
Şimdi hoş bir resmine bakıp birine mesaj yazsam, desem ki nasıl bu kadar güzel giyiniyorsunuz bana anlatır mısınız? Hangi kitapları okudunuz? Hangi eğitimlere gittiniz? Ne cevap verebilir? Samimiyetle soruyorum, sahiden kestiremiyorum. Nereden başlar anlatmaya? Kaç yılını, varoluşunu, parasını, zamanını, emeğini vermiş. Kumaş cinsinden mi başlasın anlatmaya, vücut tipinden mi, renk skalasından mı? Aslında beş yaşındayken de annesinin ayakkabılarına özendiğinden, bunun mayasında, ruhunda hep olduğunu bildiğinden mi?
Anlatsa ben alıp uygulayabilecek miyim? Anlayacak mıyım?
Dahası içimde var mı bunun karşılığı? Duyduklarımın peşinden gidecek enerjim? Kafamı, kalbimi taktım mı buna sahiden? Yoksa çok hoş bir resim, ama ben aslında hayatımda bambaşka önceliklere mi sahibim?
Taktıysam zaten onun peşinden giderim. Engellenemez bu, hayat beni alır oraya doğru akıtır.
Herkesin -kullandığım manada- sahiden taktığı şeyleri bulmasını ve hayatın alıp bundan ne yapacağını merak ederek yaklaşmasını dilerim. Belki kimileri için bu tek bir şey değil, parça parça çok şey. Bilemem. En iyi içimiz bilir, içiniz bilir.