Eğer beni son bir yıl içinde tanıdıysanız sürekli paylaştığımı, yazdığımı, anlattığımı düşünebilirsiniz. Gördüğünüz kişi için bu doğru.
Beni 2015’te tanısaydınız, sürekli durduğumu, hiçbir şey yapmadığımı, halimin ne olacağını sorgulayabilirdiniz. O kişi için tüm bunlar da doğruydu.
Üniversite sınavında dereceye girmiş, lise kütüğünde okul birincisi olarak adı çakılı, Boğaziçi’nde işletme okumuş, sonra da iş yaşamında ödüllü kupalı, hep bir şekilde parlak bilinen biri oldum.
Sonra bir yer geldi ve durdum. Bir karar bile değildi, içimden gelen karşı konulamaz durma isteğine boyun eğdim.
O zamanlar İstanbul’a yakın bir köyde yaşamaya başlamıştık. Haftanın belli günleri şehre iniyordum, lazım değilse evden çıkmıyordum, bahçede uzun uzun karşımda uzanan ovaya, gökyüzüne bakıyordum. Yemek yapıyordum, bebeğime anne oluyordum, kendime anne oluyordum. Çok meşguldüm bir yanıyla, geceleri yatağa sahiden yorulmuş yatıyordum.
Burada yoktum. Hayatın içinde de bir dolu yerde ve kişi için yoktum. Ama belki de ilk kez o kadar vardım.
Bazı geceler bebeğimi emzirdikten sonra yatağına koyunca gün ağarmasını izliyordum. Ondan önce hiç görmediğim şeyler görüyordum. Hayret ediyordum. Bunları kimseye anlatasım gelmiyordu. Dışarıdan Sema evde, bebek bakıyor olarak özetleniyordum:)
Eski dünyamın normlarına göre ise hiçbir şey yapmıyor ve “üretmiyordum.” (Bu üretme lafına bayağı gıcığım, bir gün yazmak istiyorum kapitalizmin bize bu sağlam kazığını.)
Bana göre eski olan o dünya, kiminin güncel realitesiydi. Endişe edenler oldu. Neden hiçbir şey yapmıyordum?
Böyle bir durumdaysanız duyacağınız klişe cümlelerin hepsini duydum.
Hayatımda ilk kez bu kadar keskin bir şekilde dışarıya göre değil içime göre hizalanmayı o duyduklarım sayesinde öğrendim.
Benim bir gizli bildiğim vardı, henüz benden bile gizliydi ve ona göre yaşamaya inat ettim.
Kime ne zordur, ne kolaydır dışarıdan bakarak anlaşılmıyor.
Dışarıdan bakınca benim için işe dönmenin ne kadar kolay olduğunu anlamamaları öyle normal gelmeye başladı ki! Onlara o zordu belki, ben ne bileyim? Bana değil işe gitmek, gidince birinci olmak bile zor değildi. Benim için durmak zordu ve benim onu seçmeye ihtiyacım vardı.
Birinci olmak şöyle dursun, yarıştan toptan çekilmenin ne demek olduğunu anlamaları gerekmiyordu. Tek bir kişinin bunu anlaması gerekiyordu, o da bendim. Her zaman öyledir.
Dışarıya göre hizalanmaya kalkarsan hayatın ne kadar zorlaşabileceği gerçeği şu anda da ensemde.
Bu kez de: “Çok mu anlatıyorum, nasıl bu hızda yazıyorum, böyle show up etmek doğru mu, Instagram paylaşımı cheesy mi?” O, şu, bu.
Bizim de döngülerimiz var, ayın döngüleri gibi, mevsimlerin gelip geçişleri gibi. Sürekli aynı hızda ve yoğunlukta yazamam ve anlatamam. Bazen durma, susma, biriktirme, tamamen içe kapanma zamanı oluyor.
Ve aynı anda hepimizin kendi döngülerimizde farklı bir noktada olduğumuz gerçeğine uyanık ve saygılı kalmayı önemsiyorum.
O ara ölümler, hastalıklar, kayıplar, zorluklar, bir bebek büyütmekle uğraşan kişi için toprak elementinde durmak, beklemek, sabretmek, biriktirmek zamanı oluyor.
Ben o zamandayken birileri koşma, yaratma, paylaşma zamanındaydı. Olsunlardı, ben o zamanda değildim.
Zamanı gelen de çiçek açıyor. E hiçbir çiçek dört mevsim açamıyor. Ama açmam lazım gelirken çiçeklerimi kimsenin ayakları altında da ezdirmiyorum. Mükemmel olmak zorunda değil, benim çiçeklerim diye sadece. Benim zamanımda. Onun değil.
O bilemez, o kendini bilsin, beni içim bilir.
Böyle hafif, güzel, rahat.
Böyle huzurlu.
Burada kimseyi suçlama yok.
Sorumluluk almak ve bedel ödemek var.
Özgürlüğün tadını almak var.