Biliyor musun Aslan, bana da çocukken bir kere olmuştu.
Saçını kısa mı kestiler?
Evet, hem de çok.
Neden istemiyorsan hayır demedin?
….
Saçları istemeden kısacık kesilen ve eve gelip çok üzgün ve donuk yatakta yatan çocuğu hatırladım oğlumla birkaç gün önce bu diyalogda. Depresif çocuk resmi çok saçma geliyor kulağa biliyorum, ama hayat böyle bir şey. Saçlarımı çok seviyordum, ama sesimi bile çıkarmadım berberin önüne otururken. Bir çocuğun yaşamaması gereken diye düşündüğümüz şeyler yaşayanlar var aramızda.
Şu anda da çevreme baktığımda kendim dahil mecburen çocuklarımıza ıstırabımızı aktardığımızı görüyorum. Acıdan ıstırap pişirmemeyi ne kadar öğrendiysek kendi bedenimizde, bu aktarım o kadar düşüyor. Başka yolu sahiden yok. Anladığım, hayata bakınca okuduğum bu.
Çocuk büyütmek kesinlikle insana verilen büyük bir şans. Bu şans doğru kullanılırsa bilinçli biçimde insan daha önce tahayyül edemediği derinliklerde iyileşebiliyor ve hikayelerin ötesine geçebiliyor.
Hayır diyememiş o çocuğun, “İstemiyorsa biri nasıl hayır diyemez”i anlamayan bir çocuğu olması tam da hayat. İşte yaşam böyle bir şey. Burada bana yanlış ya da haksızca görünen bir şey yok. Ve çok güzel, aynı anda üzücü, aynı anda çok umut verici, aynı anda zor.
Derinlik ve perspektif arttıkça yukarıdaki diyalog dünyanın en trajik şeyiymiş gibi içsel tepki doğmayabiliyor. Lalaland olduğunu söylemiyorum, trajediyle Lalaland arasında binlerce sakin, serin plato var, onu diyorum.
Ve buranın doğumu her zaman anlayışla, sevgiyle oluyor. O anlayış ve sevgiyi bir ara bunu trajik algılayan kendimize verirsek bir ara trajik gelmemesi ihtimali doğuyor.
İşte bu nedenledir ki insanı büyüten şey, bugünkü hakikatinin gözünün içine bakması ve gelecekteki daha ulvi-sevilebilir-beğenilebilir-üstün gördüğü bir hali için onu yakmaması.
Görebiliyorsak, sahiden görebiliyorsak müdahaleye gerek yok. Benim on yıllık yolumun, anlayışımın özeti bu cümle. Biri ne çalışıyorsun sen diye sorarsa, “Görebiliyorsam müdahaleye gerek yok”u çalışıyorum diyebilirim. Anladığım, öğrendiğim ve uyguladığım şekliyle Zen pratiği bunu çalışma yolu zaten.
Belki aynı konudan onlarca yazıda bahsettim. Bunu açıklayan Budizm’de, organizasyonel gelişim ve pozitif psikoloji literatüründe onlarca kavram, model ve bakış açısı var. Ünlü düşünür, yazar ve şairlerden alıntılar da yapıyoruz. Yine de insanlara aktardığımda anlaşılması en ama en zor kısmın burası olduğunu görüyorum. Öyle içimize işlemiş ki itiştirip çekiştirme kültürü, ‘İnsan ancak sevgiyle büyür.” cümlesini duyunca çoğu insanın mavi ekran verdiğini seyrediyorum. Öyle sanıyorum bu cümleyi ancak bir kez olsun öyle bir deneyimde büyümüş kişi anlamaya başlıyor. Dilde bunun tam bir karşılığı yok, o cümle duyana göre hoş bir seda, ya da teneke sesi…
İki cümle asılı kalsın madem benim sergimden bugün buraya kadar okuyanlara:
1- Görebiliyorsanız müdahaleye gerek yoktur.
2- İnsan ancak sevgiyle büyür.