Bir inziva, sessizlik günü daha bitti.
Ve günün çoğu benim için de -konuşsam ve bazı görevlerim olsa da- meditatif geçiyor. Benim de duygularım yüzeyde beliriyor, geliyor ve geçiyor. İzliyorum.
Bir yerde ağzımdan şöyle bir şey çıktı. “Ölüm çalışmak istiyorsanız, en kolay yolu hemen bugün hayatın içinde küçük ölümleri çalışın.”
Ne demek küçük ölümler?
Bir beklenti oluşturuyorsun içinde, gerçekleşmiyor, içinde ölen bir beklenti var. Onu çalış.
Bir talebin var, hemen olsun ve hepsi olsun istiyorsun. Queen bangır bangır bağırıyor tepende: “I want it all/ I want it now!” Hemen olmuyor. İçinde ölen bir talep var. Onu çalış.
Bir şeyin nasıl olması gerektiğine dair bir fikrin var, katı “doğru”ların var ve o şey öyle olmuyor. İçinde ölen fikirlerin var. Onu çalış.
Bir kişinin (öğretmenin, öğrencinin, eşinin, sevgilinin, çocuğunun, arkadaşının…) nasıl davranması gerektiğine dair inançların var. Öyle davranmıyor. İçinde ölen bir inanç var. Onu çalış.
Değer verdiğin bir şeyi kaybediyorsun. Uçan balonun elinden kaçıyor. Kaybedeceksin, kaçacak. İçinde ölen bir tutunma hali var. Onu çalış.
Küçük ölümlerde tavrın nasıl?
İçeride o anlarda nasıl bir diyalog dönüyor?
Plandan, talepten, beklentiden, düşüncelerinden, doğrularından ve inançlarından yeni ve beklenmedik koşullar belirdiğinde ne kadar hızlı şaşabiliyorsun?
Çok sevdiğim bir hocam, “Bir zihnin gelişmişliğini berraklığı kadar esnekliği de gösterir.” diyor.
Yolda kararlar değişebilir.
Sağa değil sola sapılabilir.
Önce onu değil bunu anlatabilirim.
Konuşacaktım, susabilirim.
İlla gidecektim, kalabilirim.
Yapacaktım, oluyordu, olmayabilir.
Ölüm çalışmak, geçicilik çalışmak büyük büyük laflar gibi gelebilir. Anlara bölünürse böyle küçük lokmalara dönüşebilir.
Lokma bazen bir üzüntünün gelişini ve geçişini izlemek. Lokma bazen, sınıfa gelip planı değiştirivermek. Lokma bazen içinde “olana direnen en insani parçayı” fark edip ona gülümseyebilmek.
İşimiz çok, yolumuz uzun, sessizlik can yoldaşımız.