Neden sık sık ölümden bahsediyorsun diye soruluyor bazen. Cevabı çok basit aslında: Her gün hatırlıyorum.
Dünya üzerinde beraber yaşadığım büyükçe bir çoğunluk bu gerçek yokmuş gibi yapıyor. Bunu çocukken ilk fark ettiğim anı hatırlıyorum: Çok saçma ve akıl dışı gelmişti. Hala öyle geliyor.
Ölü taklidi yaparsak ölümden kaçamayacağız. Hepimiz yaşlanacağız, bazılarımız yaşlanmadan öleceğiz. Cenazeden cenazeye bir fenalaşıp, bir an önce unutup “normal” hayata dönerken çoğunluk, benim gibiler sık sık ölümden bahsetmiş oluyor. Yeterince sık bahsediyor muyuz, ne yalan söyleyeyim emin değilim.
Sorulan soruyu ama, doğal buluyorum, onu söyleyeyim. Kimine anlaşılmaz geliyor, bunu görebiliyorum. Onun zihninde karanlıksa benden kelimeyi duyunca ben de karanlığım sanıyor.
Hiç karanlık biri olduğumu sanmıyorum. Son derece neşeli, enerjik, her sabah kalkıp o gün yapılması gerekenleri ileriye aşırı planlar yapmadan ve aşırı mana yüklemeden yapan sıradan bir insanım. Her sabah gözümü, öleceğimin bilinciyle açıyorum. Oğluma sarılırken, öleceğini hatırlıyorum. Onu doğurduğum anda öleceğini, öleceğimizi, canlı olmanın ölecek olan olmak olduğunu daha da derin bir yerden idrak etmiştim, benim için doğumu unutulmaz yapan bu.
Her birimizin bir dizaynı, burada olma formumuz var, benim gibiler 8 yaşında da bu kafadaydı. Yaşıtlarım Yonca Evcimik’ten 8:15 Vapuru’nda koreografi çalışırken, ben “Yanarım yane yane, aşk boyadı beni kane.” dinleyip, söyleyip, hissettiğimi biliyorum. Ne eksik ne fazla, sadece öyle.
Ve herkesin aynı formda olması gerektiğini tabii ki düşünmüyorum. Özgürüm, özgürsün. Rahat rahat ölüm çalışacağız müsaadenizle, içinde bunun karşılığı olanlarla.
Ölümden bahsetmeden yaşamdan bahsedebilir miyiz? Ölüme hazırlanmak doğru düzgün bir hayat yaşamak, dolu dolu ve derince yaşamak bana.
Ölüm ötesine, geçmiş yaşamlara, mistik konulara pek ilgim yok. Bunlarla “bozmuş” hiç değilim, tavsiye de etmiyorum.
Gerçekle, özgürlükle ilgiliyim.
Yaşamla, canlılıkla, yaratıcılıkla ilgiliyim. ⠀
Ölümle ilgiliyim.