Şefkatin ne olduğunu bilmeden önce
Bir şeyleri kaybetmelisin,
Sulandırılmış bir çorbadaki tuz gibi
Geleceğin bir anda eriyip gittiğini hissetmelisin.
Ellerinde tuttuğun,
Hesapladığın ve dikkatle koruduğun
Her şey bir anda gitmeli ki sen
Şefkatli yerler arasındaki coğrafyanın
Nasıl da ıssız olabileceğini bilesin.
Bu otobüsün hiç durmayacağını düşünerek,
Nasıl da yol alırsın Tavuk ve mısır yiyen yolcular
Sonsuza kadar camdan dışarı bakacakmış gibi.
Şefkatin narin ağırlığını öğrenmeden önce
Beyaz panço giymiş bir yerlinin
Yolun kıyısında ölmeye yattığı yere yolculuk etmelisin.
Görmelisin onun yerinde senin de olabileceğini,
Onun da bütün gece planlar yaparak seyahat ettiğini
Ve onu hayatta tutan basit nefesi.
İçindeki en derin şey olarak bilmeden şefkati,
Kederin de diğer en derin şey olduğunu bilmelisin.
Kederle uyanmalısın.
Keder konuşmalısın ta ki sesin
Tüm kederlerin ipinin ucunu yakalayana
Ve sen dokumanın boyutunu idrak edene kadar.
İşte o zaman tek anlamlı gelen şefkat olacak,
Ayakkabılarının bağcıklarını yalnız şefkat bağlayacak,
Ve ekmeğin için seni güne gönderecek,
Yalnızca şefkat başını kaldırıp
Dünya kalabalığından “Arayıp durduğun benim”
Diyecek sana
Ve sonra seninle her yere gelecek
Bir gölge ya da dost gibi.
-Naomi Shihab Nye
Çeviri: Filiz Telek