Mum Üflerken Ne Diliyorsunuz?

Gretha’yı izlerken titreyip kendine gelmeyenimiz yok değil mi? Toprak ana dile gelmiş gibi bir his içimde…

Yaşadığımız dünya dualite dünyası olduğundan karanlık, yok oluş, tükeniş, depresyon, uyuşma daha da yükselerek artmaya devam edecek. Bu ucun karşılığı işte bu “Türler tükendi, kör ve sağırsınız, duyun ve görün artık” derken ağlayan çocuklar. Karşımda, bakıyorum gözlerine işte. Ürperiyorum. Kimse beni dünyevi yaşa inandıramaz, gözleri yaşlı, çok yaşlı, bilge bir kadın.

Yaşadığımız devir bu. Körü körüne nostalji seven biri değilim ve insan olmanın her dönemde farklı ve en temelde ortak zorlukları olduğunu düşünüyorum. İşte bizim payımıza da bunlar düştü, gibi bir hisle bakıyorum etrafıma.

Ben oğlumun ve dünyanın gidişatına bakarak büyüdüğünde bana hesap soracağını düşünüyorum. Ona nasıl annelik ettiğimi değil, nasıl yaşadığımı sorgulayacağını tahmin ediyorum. O yüzden “iyi anne-şefkatli anne” olma hikayemin onunla ilişkimde “bize” yetmeyeceğini şimdiden görüyorum. Çünkü o benim ihtiyacımdı, o onu çoktan aldı, şimdi onun, burada, bu evde neye ihtiyacı var? Sorum günlük olarak genelde bu oluyor.
Elbette emin olamam, sezdiğimi söylüyorum.

Gezegene nasıl hizmet ettiğimi soracağını düşünüyorum. Ve buna hazırlanma ihtiyacı hissediyorum. Bunları “doğruda durduğuma inandığım bir yere” birilerini davet etmek için değil, tamamen kendi gerçeğim olarak paylaşıyorum. Zamanla ben de büyüyorum, geçen sene tam olarak bu hislerde olmadığımı, hele o yeni doğduğunda bambaşka bir alemde olduğumu fark ediyorum. İyileşme yolunda biraz ilerlemeden dünyanın acılarına açılmanın öyle kolay olmadığını görebiliyorum.

Bir insanın büyüme macerasında ona eşlik etmek, kendi hayatını da temize çekme fırsatı bana göre. Hayatımı nasıl yaşıyorum, hangi tercihleri yapıyorum, ölüm gerçeği ile ne kadar iç içe bir günlük yaşamım var? Ölüme yakın olmayan evlerin yaşama da yakın olamayacağına inanıyorum.

İyi annelik alan bir nesil gelecek bence, gelmeye de başladı, görünen bu. Onlar artık aldıkları anneliği değil neden poşet, plastik şişe ve özel araç kullandığımızı, belki neden bu kadar çok uçtuğumuzu, neden kendileri özel araçla okula bırakılırken köşede soğukta avucunu açmış kucağında bebeğiyle bir mülteci olduğunu, ve bizim neden hiç bir şey sorgulamayıp kör gibi davrandığımızı ve benim şu an akıl edip öngöremediğim gerçekleri dert edinip sorgulayacaklar.

Ve yolun bir yerinde çemberler, terapiler, eğitimlerle iyileşme çabamızı anlamayacaklar, “Amma da kafayı takmışsınız iç dünyanıza, dünya yanarken bu kadar uzun sürmemeliydi iyileşmeniz. How dare you?!” diyecekler.

Onların anlamasına ihtiyacımız yok. Bugün, elimizden gelenin en iyisini yapacağız, o elimizden gelenin en iyisi kendimizi iyileştirmekse o! Klişe olabilir ama başka çare de yok, işe kendinden başlamadan aktivizm içi boş teneke sesi.

Bir dönem tek gerçeğimiz sandığımız acılarımızın neye hizmet ettiğini görüyor musunuz? Bizim jenerasyon anneliğe bu kadar “takmasaydı”, bu çocuklar da gezegene bu kadar takamayacak, bağlanma sorunu yaşayan her birey gibi bağımlılık, tükenmişlik, anlamsızlık içinde yıllarını harcayacaklardı.

Belki, bilmiyorum. Hepsi kurmaca, diyebilirsiniz. Kanıtım yok.

Soru,
“Bu dünyaya niye geldim?”
“Bir anlamı var mı”lardan,
“Gezegene nasıl hizmet ederim?”
“Ben en iyi ne yaparım?” a dönecek.

Ve insan olma çabasında bir derinleşme kat edilecek.

Öyle polyannacı bir ışık çocukları teorisine inanmıyorum. Tam tersi, bu bahsettiğim grup çocukların azınlık, yalnız, içinde yaşadıkları kör dünyaya uyumsuz olacaklarını düşünüyorum. Ben uyumsuzluğumdan ne kadar can acısı çektiysem oğlumun daha çoğunu çekebileceğini öngörüyorum.

O yüzden de “Hep mutlu olsunlar.” içi boş temennilerinde olamıyorum. Elbette yüzleri gülünce bizim de içimizde çiçekler açıyor. Ama insan olma tecrübesinde varoluşun bir yüzü haz, keyif ise öteki uç da acı. Acı da zarafetle karşılanmayı bilmezse ızdıraba dönüşüyor.

Oğlum için doğduğundan beri dileğim, hep mutlu olması değil; hoşa giden ve hoşa hiç gitmeyen anları kapsayabilecek iç kaynaklara sahip olması. İçine doğduğu bu düzende insan olmak bu kadar emek isterken, o emeği sarf edebilecek dayanıklılıkta olması. Ağlamaya var olması, gülmeye olduğu kadar.

Zaten jenerasyonlar teorisine göre de anladığım kadarıyla, döngüde şu an oğlumla yaşıt çocuklar kriz, savaş, zorluk dönemi insanları. Büyük dedelerimizin döngüde tekrar gelmiş halleri.

Doğum günlerinde mum üflerken dilediklerimize dikkat etmek gerek.

Siz ne diyorsunuz, ne görüyorsunuz?

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Twitter picture

You are commenting using your Twitter account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d bloggers like this:
search previous next tag category expand menu location phone mail time cart zoom edit close