Her çalışmamda açılma/kapanma diye ifade edilen 2 kavram var, yaşıyor. Her ikisine de yerimiz olduğunu net bir şekilde ifade ediyorum her seferinde, kelimelerle ve ötesiyle.
O an içinde bulunduğumuz alandaki deneyim her ne ise bazen o fazla gelir. Kendimizi ona kapatmak isteriz. Hayrımıza olan kendimizi daha bilge, daha olgun, daha bilmem ne göstermek adına kapanmamız lazım gelirken açılmak değil. Ne zaman, nasıl kapandığımıza dikkatimizi getirmek. Uyanık kapanmak yani.
Kapanmanın işaretlerinden biri de çok fazla yargılama ve/veya kıyaslama haline girmek. “Bu ortam niye böyle? O niye uzun konuştu? Bu niye uzattı? Hoca niye bir şey demedi? Burası neden soğuk?” Bıdıbıdıbıdı, tanıdınız, o koro!
İçinde bulunduğumuz kaosa, hepimizin -kendimi de dahil ediyorum- tepkilerine bir parçacık mesafelendiğimde bu en insani kapanma halimizin emarelerini görüyorum. Ve bu yüzümü gülümsetiyor, içimi yumuşatıyor.
Instagram akışım çok “temiz”. Hayatımda yaptığımı burada da yapıyor, kimseyi “idare etmiyorum” ya da ilgimi çekmeyen şeylere dikkatimi savurmuyorum; beni besleyen, bana ilham veren ya da görünce kendiliğinden yüzümü gülümseten kişileri takip ediyorum. Toksik bir akışa hiç maruz bırakmıyorum kendimi.
Ancak benim bu non-toxic canım akışımda dahi fark ediyorum ki yargılama dozunda bir artış oldu. Koronayı iklim krizine bağlayan öteki tarafı, bilemeyiz diyen bağlayanı, aktivite önermeyen önereni, bir şey yapmayan yapanı, yapan yapmayanı, yayın yapmayan yapanı, boş durabilen duramayanı, öyle diyen böyle diyeni eleştiriyor.
Birdenbire doğru olduğuna emin olduğumuz bir yere birilerini davet eder halde bulabiliyoruz kendimizi bu transa girersek.
Küçük çocuğu olan herkes yaşadı: Kaşının üstünde gözün var ya da bu lego buraya girmedi işte diye birden basıyoruz yaygarayı o ara. O gözyaşı dökülecek. O andan bir memnun olunmayacak. Çıkması gereken duygu çıkacak.
Olan biten fazla. Zor. Şu an şerdeki hayrı görmemiz, konuyu anlamamız, çözmemiz, hiçbir şey yokmuş gibi olmamız gerekmiyor. Doğal olan zora zor demek. Zor yahu topluca yaşadığımız!
Hepimiz bu zamana kadarki sinir sistemimizin kapasitesi ölçüsünce reaksiyon veriyoruz bu mecburi değişiklikler, tehdit ve belirsizlik durumuna. Yani evet zorluk aynı ama hepimiz için eşit zor değil ve bunda da yanlış görünen bir şey yok bana.
Tüm başkalıklarımızla bunda beraberiz. Hepimizin canı yanıyor ve daha da yanacak. Kapanma ihtiyacımız varsa adını koysak ve kendimize bu hakkı tanısak mı? Asıl derdimiz korona ve hayatken; “O bunu dedi, bu az paylaştı, şu çok paylaştı, şu şöyle tepki verdi.”ye dikkatimizi vermeyi bıraksak mı? Sahiden ortada daha büyük dertlerimiz yok mu? Size de daha bir ferah geliyor mu oralar?
Hepimiz en nihayetinde can yakmaya ve canı yanmaya yazgılı mahluklarız. Ruhun kemiğe değdiği yerde ne mücadeleler veriliyor, bilmiyoruz. Bunu kabul etmemizde ne sakınca olabilir? Kendimizi kendi halimize ve başkalarını da kendi hallerine bırakmamızın ne sakıncası olabilir? Kendi yakamızdan düşmemizin ve başkalarının da yakasından düşmemizin ne sakıncası olabilir?
Burada, yaşamda hepimize, olduğumuz halimizle, bize has doğamızla yer var. Yok dediler, yalan söylediler. Hep vardı, şu anda da var.