Kırılganlıkları konuşabildiğiniz yakın ilişkileriniz var mı? Biraz soyunabildiğiniz, “Canım acıyor, şu anda zorlanıyorum.” diyebildiğiniz? En siyaseten yanlış hallerinizi yanlarında rahatça yaşayabildiğiniz? Varsa şükürler olsun. Yoksa buraya derin bakmaya değer, eyvallah. Bunlar çok konuşuldu, daha da konuşulacak, konuşulsun da. Brene Brown. Kırılganlığın süper gücü adına. Süpaneke dinimiz amin:)
Bugün başka bazı sorularım var. İyi bildiğiniz sorularla başladım, provokasyonla devam ediyorum. Yeri gelmişken, provokasyon, bilinenin aksine -doğru yerde ve zamanda- faydalı bir şeydir. Kafam ve mizacım doğuştan provokasyona yatkın olduğundan okurken, yazarken, öğrenirken, öğretirken provokasyonu bilinçli olarak kullanıyorum, pişman değilim.
Parlak olmaya hakkınız var mı yakın bildiklerinizle?
Güçlü, dayanıklı, iki ayağı üzerinde şöyle yere sağlam basmak, geçer akçe mi ilişkilerinizde?
Yoksa dikkati topluca “olmayana, düzeltilecek olana, çekiştirilecek olana” verme ayinleri mi yapmaktasınız birlikte?
Güçlü taraflarıyla temas halinde, bunları taşıyan birinin varlığında bulunmakla aranız nasıl?
Kendini takdir eden birinin varlığında bulunmak nasıl?
Yaratıcı kaynağıyla buluşmuş, hayalindeki işi yapan insanlara bakarken içinizde neler olup bitiyor?
Hasedin enerjisini kendi hayallerinize gitmek için yakıt yapabiliyor musunuz? Yoksa hasedin yıkıcı tarafı- haset edileni aşağı çekmek, onun kötülüğünü istemek, başarılarını kıskanmak gibi- kara bataklarda mısınız?
Kibirlenme ile kendini takdir etmeyi kendinizde ve diğerlerinde ayırt edebilir misiniz?
Hocalara, gurulara gelince tamam da, yakın arkadaşınıza gelince de tamam mı sınırlara saygılı olmak? Yoksa sadece Instagramda like edip geçmek için mi tüm o “hayır demeyi öğrenmek”ler?
Çok sevdiğim kitaplardan, çok sevdiğim alıntılar yapabilirim şu an. Ama cevap yok bu yazıda.
Rilke’yi dinleyip bugün sadece soruları yaşayalım.